HZ. ISA GELECEK
3 Haziran 2012 Pazar
Hz. İsa’nın Doğumu
Hz. İsa’nın Doğumu
Allah, Kuran’da Hz. İsa’nın doğumundan ölümüne
kadar her konuda, diğer insanlardan büyük farklılıklar gösterdiğine
dikkat çekmiştir. Herşeyden önce Hz. İsa, bilinen sebeplerin dışında bir
yaratılışla doğmuş ve babasız olarak dünyaya gelmiştir. Allah, o
doğmadan önce, birçok özelliğini ve onu insanlar için bir Mesih olarak
gönderdiğini melekleri aracılığıyla annesi Hz. Meryem’e bildirmiştir.
Hz. İsa’nın bu seçkin özelliklerinden biri, “Allah’ın kelimesi” olarak
sıfatlandırılmış olmasıdır:
… Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah’ın elçisi ve
kelimesidir. Onu (‘ol’ kelimesini) Meryem’e yöneltmiştir ve O’ndan bir
ruhtur… (Nisa Suresi, 171)
Hani Melekler, dediler ki: “Meryem, doğrusu Allah
Kendi’nden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa
Mesih’tir. O, dünyada ve ahirette ‘seçkin, onurlu, saygındır’ ve
(Allah’a) yakın kılınanlardandır… (Al-i İmran Suresi, 45)
Kuran’da “Allah’ın kelimesi” ifadesi yalnızca Hz. İsa
için kullanılmıştır. Allah, Hz. İsa henüz dünyaya gelmeden onun ismini
bildirmiştir. Allah Kendi’nden bir kelime olarak Hz. İsa’ya “İsa Mesih”
ismini vermiştir. Bu, Hz. İsa’nın diğer insanlardan daha farklı bir
yaratılışla yaratıldığının ifadelerinden biridir.
Allah, hamileliği ve Hz. İsa’nın doğumu aşamasında
Hz. Meryem’i her açıdan en güzel şekilde desteklemiş, ona yol
göstermiştir. Allah kavminden uzakta, tek başına gerçekleşen bu hayati
olayda, hiçbir tecrübesi olmayan ve bir yardımcısı da bulunmayan Hz.
Meryem için ortamı uygun kılmış ve doğum sorunsuz bir şekilde
gerçekleşmiştir. Hz. Meryem Allah’ın yardımıyla bu zor işi tek başına
gerçekleştirebilmiştir. Allah Hz. Meryem’e olan bu nimetini Kuran’da
şöyle bildirmektedir:
Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi.
Dedi ki: “Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip
unutuluverseydim.” Altından (bir ses) ona seslendi: “Hüzne kapılma,
Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır. Hurma dalını kendine doğru
salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin. Artık, ye, iç,
gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: “Ben
Rahman (olan Allah) a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım.
(Meryem Suresi, 23-26)
Ayetlerde de görüldüğü gibi Allah vahyi ile Hz.
Meryem’e yardımını iletmiş, hüzne kapılmamasını, alt yanında onun için
bir su arkı kıldığını bildirmiştir. İhtiyaç duyduğu her konuda yapması
gereken herşeyi bildirerek ona yardım etmiş ve doğumun en iyi şekilde
gerçekleşmesini sağlamıştır. Allah’ın Hz. Meryem üzerindeki rahmeti ve
koruması doğum olayında tüm açıklığıyla görülmektedir. (Detaylı bilgi
için Bkz. Örnek Müslüman Kadın: Hazreti Meryem, Harun Yahya, Mart 2003,
Araştırma Yayıncılık)
|
İncil’de Hz. İsa’nın Beytüllahim’de doğduğu bildirilir. Bu nedenle de Hıristiyanlar bu şehri kutsal kabul ederler. |
Hz. Meryem, daha önce çekilmiş olduğu ıssız bölgeden
Hz. İsa ile birlikte kavminin yanına geldiğinde, onlar, sadece zan ve
tahmin üzerine Hz. Meryem’e karşı birtakım çirkin iftiralarda
bulunmuşlardır. Oysa iftiralarda bulunan bu kavmin bireyleri, Hz.
Meryem’i tanıyor, hem onun, hem de İmran ailesinin ne kadar Allah’a
bağlı, dindar ve iffetlerine düşkün insanlar olduklarını çok iyi
biliyorlardı. Gerçekte Hz. İsa’nın dünyaya geliş şekli, Allah’ın Hz.
Meryem’in kavmine gösterdiği büyük bir mucize, Allah’ın varlığına
ilişkin önemli bir delildir. Ancak Hz. Meryem’in etrafındakiler bu
durumu anlayamamış, onun hakkında gerçek dışı bazı ithamlarda bulunarak
ona çirkin bir iftira atmaya çalışmışlardır:
Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: “Ey
Meryem sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi
senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın utanmaz (bir kadın)
değildi. (Meryem Suresi, 27-28)
Hz. Meryem ise gerçekte bu çirkin suçlama ve
iftiralar ile deneniyordu. Allah’a son derece bağlı ve iffetine düşkün
bir insana bu yönde bir iftira atılması, Allah’ın onun için yarattığı
bir imtihandır. Bu durum karşısında Hz. Meryem hemen Allah’a sığınmış ve
onların bu iftiralarına karşı Allah’ın kendisine yardım edeceğini
bilerek tevekkül etmiştir. O yardımı ve desteği yalnızca Allah’tan
beklemiş ve her defasında da Allah’ın geniş fazlı ve rahmetiyle karşılık
görmüştür.
Allah zor durumda olan bu seçkin kuluna yine bir
mucizeyle yardım etmiş ve kavmi kendisi ile konuşmak istediğinde
susmasını ve suçlamalarda bulunanlara Hz. İsa’yı işaret etmesini
bildirmiştir. Allah’ın Hz.Meryem’e bildirdiği bu emri Kuran’da şu
şekilde bildirilir:
Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: “Ben
Rahman (olan Allah)a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım.”
(Meryem Suresi, 26)
Allah, Hz. Meryem’e Hz. İsa’nın doğumunu müjdelediği
zaman, onun henüz beşikteki bir bebekken konuşacağını da haber vermişti.
İşte o mucize, bu zor anında Hz. Meryem’e Rabbimiz’den çok büyük bir
destek olmuştur:
Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. (Al-i İmran Suresi, 46)
Allah Hz. Meryem’in yapacağı açıklamayı mucizevi bir
şekilde Hz. İsa’ya yaptırmıştır. Böylece, hem Hz. Meryem’i atılan
iftiralardan temize çıkarmış, hem de bir mucize ile Hz. İsa’nın
elçiliğini İsrailoğullarına müjdelemiştir:
Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki:
“Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?” (İsa) Dedi ki:
“Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. (Allah) Bana kitabı verdi ve beni
peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım) beni kutlu kıldı ve hayat
sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme
itaati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı. Selam üzerimedir; doğduğum
gün öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de.” (Meryem
Suresi, 29-33)
Hz. İsa Allah’ın kulu olduğunu, kendisine kitap
verildiğini ve yetişkin olunca insanlara tebliğ yapmakla görevli bir
peygamber olduğunu, Allah için namaz kılıp zekat vermesi gerektiğini,
annesi Hz. Meryem’e saygılı olup sözünü dinlemesi gerektiğini, öleceğini
ve kıyamet günü diriltileceğini de bilmektedir.
Bu durum İsrailoğullarına olağanüstü bir gerçekle
karşı karşıya olduklarını; bekledikleri Mesih’in dünyaya geldiğini
kanıtlamıştır. Allah şu şekilde bildirmektedir:
Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık. (Enbiya Suresi, 91)
Ayetlerde İsrailoğullarına bir haber daha
verilmektedir: kendilerine gösterilen tüm mucizevi olaylara rağmen, Hz.
Meryem’e iftirada bulunmayı sürdüren kimseler için büyük bir azap. (Nisa
Suresi, 156-157)
Hz. İsa’nın Hayatı
Hz. İsa’nın Hayatı
Hz. İsa, tarihi kaynaklara göre, bundan
yaklaşık 2000 yıl önce yaşamış, Allah’ın dünyada ve ahirette seçkin
kıldığı bir elçisidir. Matta İncili’nde Hz. İsa’nın I. Herod ve rejim
değişikliği döneminde (MÖ 4), Luka İncili’nde ise İmparator Augustus
döneminde (MS 6), Yahudiye’deki nüfus sayımı sırasında doğduğu
bildirilir. Bu bilgileri doğrulamak mümkün değildir. Ancak çeşitli
kaynakları inceleyen uzmanlar, Hz. İsa’nın MÖ 7-6 yılları arasında
doğduğunu tahmin etmektedirler.
|
Şimdiye kadar bulunmuş en eski İncil parçası (MS 125)
|
Allah’ın üstün özelliklerle lütufta bulunduğu, sonsuz
cennet yurduyla müjdelediği bu değerli elçisinin getirmiş olduğu hak
din bugün ismen yeryüzünde bulunsa da, gerçekte dejenerasyona uğramış ve
aslından saptırılmıştır. Allah’ın Hz. İsa’ya vahyettiği İncil de aynı
şekilde ismen mevcuttur, ancak aslı ortada yoktur. Hıristiyan kaynakları
çeşitli bozulmalara uğramış ve tahrif edilmiştir. Dolayısıyla bugün Hz.
İsa ile ilgili gerçek bilgileri bu kaynaklardan temin etmemiz mümkün
değildir. Hz. İsa hakkında doğruluğu kesin bilgiye ulaşabileceğimiz
yegane kaynak, Allah’ın kıyamete kadar koruyacağını vaat ettiği
Kuran’dır. Kuran’da, Hz. İsa’nın doğumu, hayatı, bu süre içinde
karşılaştığı olaylardan örnekler, çevresindeki insanların durumu ve daha
birçok konudan bahsedilmiştir. Hz. İsa’nın Yahudilere nasıl tebliğ
yaptığı da birçok örnekle haber verilmiştir. Al-i İmran Suresi’nde
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve size haram
kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz’den bir ayetle
geldim. Artık Allah’tan korkup bana itaat edin. Gerçekten Allah, benim
de Rabbim, sizin de Rabbiniz’dir. Öyleyse O’na ibadet edin. Dosdoğru
olan yol işte budur.” (Al-i İmran Suresi, 50-51)
Hz. İsa’nın bu davetine çoğu Yahudi icabet etmemiş,
ancak az sayıdaki havari ona uymuştur. Kuran’da bu samimi inananların
varlığı şöyle bildirilmektedir:
Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: “Allah
için bana yardım edecekler kimdir?” Havariler: “Allah’ın yardımcıları
biziz; biz Allah’a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit
ol” dediler. “Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk.
Böylece bizi şahitlerle beraber yaz.” (Al-i İmran Suresi, 52-53)
Yeni Ahit’e göre Hz. İsa, yanında bu 12 öğrencisi
olduğu halde Filistin’in dört bir tarafını dolaşmıştır. İnsanları
Allah’a iman etmeye davet etmek için yaptığı bu yolculukları sırasında
Allah’ın dilemesiyle çeşitli mucizeler gerçekleştirmiştir. Hasta ve
sakat insanları, alaca hastalığına tutulanları iyileştirmiş, doğuştan
kör olanların gözlerini açmış ve ölüleri diriltmiştir. Bu mucizeler
Kuran ayetlerinde şu şekilde haber verilmektedir:
…”Gerçek şu, ben size Rabbiniz’den bir ayetle geldim.
Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da
hemencecik Allah’ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah’ın izniyle doğuştan
kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim.
Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer
inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır.” (Al-i İmran
Suresi, 49)
Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve
annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile destekledim,
beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı,
hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde
(bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş
oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun,
(yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğullarına
apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, “Şüphesiz bu
apaçık bir sihirdir” demişlerdi (de) İsrailoğullarını senden geri
püskürtmüştüm.” (Maide Suresi, 110)
|
Ünlü İtalyan ressam DUCCIO di Buoninsegna’nın, Hz. İsa’nın körleri iyileştirmesini tasvir ettiği, “The Healing of the Blind Man” isimli duvar resmi |
Hz. İsa büyük mucizeler göstermiş, insanlar onun
gösterdiği bu mucizelerden çok etkilenmişlerdir. Ancak Hz. İsa daima, bu
mucizelerin Allah’ın izniyle gerçekleştiğini belirtmiş, İncil
açıklamalarında ise iyileştirdiği insanlara sık sık “imanın seni
kurtardı” demiştir. Nitekim halk da, Matta İncili’ne göre, Hz. İsa’nın
mucizeleri karşısında Allah’ı yüceltmişlerdir:
İsa o bölgeden ayrılıp Galile gölünün kıyısından
geçerek dağa çıkıp oturdu. Yanına büyük bir kalabalık geldi.
Beraberlerinde kötürüm, kör, çolak, dilsiz ve daha birçok hasta vardı.
Hastaları O’nun ayaklarının dibine bıraktılar. O da onları iyileştirdi.
Halk, dilsizlerin konuştuğunu, çolakların sağlam oluverdiğini, körlerin
gördüğünü, kötürümlerin yürüdüğünü görünce şaştı ve İsrail’in Tanrı’sını
yüceltti. (Matta, 15: 29-31)
Artan engellere rağmen, özellikle de, baskı ve zulüm
altında yaşayan halkın arasında, Hz. İsa’ya inananların sayısı artmaya
başlamıştır. Bu dönemde Hz. İsa ve havarileri bütün çevre kasabaları ve
şehirleri dolaşmışlardır. Bu arada rahipler ve yazıcılar, yıllardır
sürdürdükleri geleneklerinin batıl yönlerini kendilerine anlatan,
kurdukları düzendeki sapmaları hatırlatan, kendilerini sadece Allah’a
iman edip, Allah için yaşamaya çağıran Hz. İsa’ya karşı tuzaklar
hazırlamaya başlamışlardır. (Luka, 22: 1-2; Yuhanna, 11: 48).
Kuran’da Hz. İsa’nın Allah Katına alındığı ve bir
benzerinin, o zannedilerek öldürüldüğü haber verilmiştir. Hz. İsa, bütün
peygamberlerin yaptığı gibi, kavmini, Allah’a iman etmeye, gönülden
teslim olup Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yaşamaya, günahlardan ve
kötülüklerden sakınmaya, salih amellerde bulunmaya davet etmiştir.
Onlara dünya hayatının geçiciliğini ve ölümün yakınlığını hatırlatmış,
ahiret gününde her insanın tüm yaptıklarıyla hesaba çekileceğini
bildirmiştir. İnsanları yalnızca Allah’a ibadet etmeye ve sadece
Allah’tan korkup sakınmaya çağırmıştır. İncil’de de bu konularla ilgili
çok sayıda öğüde ve mesel adı verilen eğitici hikayelere rastlamak
mümkündür. Hz. İsa, İncil’de yer alan ifadeyle, “imanı kıt olanlar”a
karşı öğütler vermekte, insanlara “Allah’ın Egemenliği”nin yakın
olduğunu müjdelemekte ve onları Allah’tan bağışlanma dilemeye davet
etmektedir. Bu hakimiyet, Yahudilerin Mesih’in gelişiyle birlikte
kurulacağını umdukları ve İsrailoğullarının imanına ve kurtuluşuna
vesile olmasını bekledikleri hakimiyettir.
Hz. İsa, Hz. Musa Şeriatı’na; yani gerçek Tevrat’ın
hükümlerine bağlı kalmış ve Yahudileri de, bu hükümlerden uzaklaştıkları
ya da bu hükümleri samimiyetsiz bir biçimde, gösteriş amacıyla
uyguladıkları için uyarmıştır. Yeni Ahit’e göre, kendisine karşı çıkan
Yahudilere “Musa’ya iman etmiş olsaydınız, bana da iman ederdiniz, çünkü
o benim hakkımda yazmıştır” (Yuhanna, 5: 46) demiştir. Hz. İsa
insanları Tevrat’a dönmeye davet etmiştir. Matta İncili’nde Hz. İsa’nın
“Kutsal Yasa”ya yani Hz. Musa’nın Şeriatı’na uyulması için verdiği bir
emir şöyle aktarılır:
… Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim… (Matta, 5: 17)
Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini
kim çiğner ve başkalarına öyle yapmayı öğretirse, Göklerin
Egemenliği’nde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir
ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliği’nde büyük sayılacak.
(Matta, 5: 19)
Kuran’da da Hz. İsa için şu şekilde haber verilmektedir:
Benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve size haram
kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz’den bir ayetle
geldim. Artık Allah’tan korkup bana itaat edin. (Al-i İmran Suresi, 50)
Hz. İsa’nın Mücadelesi
Hz. İsa’nın Mücadelesi
Hz. İsa’nın geldiği dönemde, Yahudi toplumunun
içinde dini farklı şekillerde yorumlayan birçok mezhep bulunmaktaydı.
Allah’ın Hz. Musa’ya vahyettiği hak dinden uzaklaşılmış, batıl
gelenekler ve çarpık inançlar türetilmişti. Bunlara ek olarak, putperest
Helen kültürü de insanlar arasında yaygınlaştırılmakta ve
özendirilmekteydi. Bu kültürün etkisi altındaki bazı Yahudi mezhepleri
ise sahip oldukları tevhid inancının yerine, bu sapkın anlayışın
sembollerini, heykellerini koymaya başlamışlardı.
Karmaşa içindeki topluma hidayet önderi olarak
gönderilen Hz. İsa aralarında bulunduğu süre boyunca çok çeşitli
topluluklarla mücadele etmiştir. Kuran ayetlerinden Hz. İsa’nın dinleri
konusunda ihtilafa düşenlere yol gösterdiği anlaşılmaktadır. İncil’de
yer alan bazı tariflerden de, Hz. İsa’nın öncelikle sahte din
adamlarını, Allah’a eş koşan müşrik grupları, dindar gözükerek halkı
kandıranları yaptıklarından vazgeçmeye, samimiyetle Allah’a iman etmeye
davet ettiği anlaşılmaktadır. İncil’de sık sık adı geçen iki grup
Ferisiler ve Saddukiler bu açıdan önemlidir. Çeşitli konularda derin
anlaşmazlıklar içinde bulunan bu iki grubun bir kısım mensuplarının
ortak özellikleri ise, Allah’ın Hz. İsa aracılığıyla insanlara
gönderdiği vahiyden şiddetle rahatsız olmalarıdır. Çünkü, Hz. İsa’nın
tebliğ ettiği hak dine göre hem maddeci bir dünya görüşüne sahip olan
Saddukiler, hem de samimiyetini kaybederek, şekle ve hurafeye yönelen
Ferisiler yanlış yoldaydı. Bu gruplar, içinde bulundukları durumu
anladıklarında hemen Hz. İsa’ya karşı cephe almışlardır. Allah Kuran’da
şu şekilde bildirmektedir:
İsa açık belgelerle gelince, dedi ki “Ben size bir
hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size
açıklamak için de. Öyleyse Allah’tan sakının ve bana itaat edin. (Zuhruf
Suresi, 63)
|
DUCCIO di Buoninsegna’nın, Hz. İsa’nın havarilerine tebliğini anlatan bir resmi |
Hem Ferisiler hem de Saddukiler kurulu düzenden
menfaat sağlıyorlardı. Bu sebeple de Hz. İsa’ya itaat etmiyorlardı.
Yahudi toplumu üzerinde büyük bir otoriteye sahiptiler. Din adamı olarak
herkesten büyük bir saygı görüyorlardı. Oluşturdukları sahte din,
onlara statü ve hatta para kazandıran bir kurum haline gelmişti. Ülkeyi
yönetmekte olan Roma Valisi ile de sıkı bir işbirliğine girmişlerdi.
Özellikle de Saddukiler Roma ile İsrail halkı arasındaki gerilimi
azaltmakta, buna karşılık Roma’nın kendilerine sağladığı ayrıcalıklardan
yararlanmaktaydılar. Bu şartlar gözönünde bulundurulduğunda, Hz.
İsa’nın tebliğinin neden bu din adamlarını rahatsız ettiğini anlamak çok
kolaydır. Çünkü Hz. İsa, tüm peygamberler gibi, bozuk olan, her türlü
ahlaksızlığı meşru gören “kurulu düzen”i hedef almıştı. İnsanlardan
yaptıkları tüm adaletsizlikleri, haksızlıkları, ahlaksızlıkları ve
putperest dinlerini terk etmelerini sadece Allah için yaşamalarını
istiyordu. Hz. İsa insanlara Allah korkusunu, Allah’ı sevmeyi, Allah’a
teslim olmayı öğütlüyordu. Batıl kurallardan, bağnaz uygulamalardan
uzaklaşmalarını, sadece Allah’a ibadet edip yaptıkları her işte Allah’a
yönelmelerini söylüyordu. Gösterdiği mucizeler onun, Allah’ın alemler
üzerine seçip beğendiği, ilim ve kuvvet olarak desteklediği, çok
kıymetli bir peygamber olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Onun iman
derinliği, yüksek ahlakı, üstün kavrayışı ve hikmetli açıklamaları
insanlarda büyük bir hayranlık uyandırıyordu.
Yeni Ahit’e göre, Hz. İsa, tebliğ yaparken bir yandan
da şiddetli zulüm gören halka kurtuluşun yaklaştığını, yakında Allah’ın
Egemenliği’nin kurulacağını söyleyerek onların içindeki inancı
canlandırmıştır. Bu arada Hz. İsa’nın Hz. Davud’un soyundan geldiği
haberi de halkta yaygınlaşmış ve onun beklenen Mesih olduğu inancı dalga
dalga yayılmıştır. (Matta, 9: 28-35) İşte tüm bunlar kurulu düzenden
menfaat sağlayan bağnaz din adamlarını ve Roma’nın getirdiği putperest
kültürü kabul edenleri rahatsız etmiştir.
Yeni Ahit’e göre, bu çevreler, Hz. İsa’nın tebliğini
etkisiz kılmak için her fırsatı değerlendirmiş, ama her seferinde
yenilgiye uğramışlardır. Hz. İsa’nın, onların iddialarını tamamen
çürüten cevaplar vermesi ve hikmetli açıklamalarda bulunması din
adamlarını oldukça rahatsız etmiştir. Zaten onları tuzak kurmaya iten
nedenlerden biri de, Hz. İsa’nın kendileri hakkında anlattıkları
olmuştur. Hz. İsa, Luka İncili’ne göre, halkın önünde onların
sahtekarlıklarını şu şekilde açıklamıştır:
Uzun kaftanlar içinde dolaşmaktan hoşlanan,
meydanlarda selamlanmaya, havralarda en seçkin yerlere, şölenlerde baş
köşelere kurulmaya bayılan din bilginlerinden sakının. Dul kadınların
malını mülkünü sömüren, gösteriş için uzun uzun dua eden bu kişilerin
cezası daha da ağır olacaktır. (Luka, 20: 46-47)
Bazı Yahudi rahipleri Tevrat hükümlerini
değiştirmişler, kendi menfaatlerine uygun yeni hükümler eklemişlerdi.
Hz. İsa Yahudi kavmine verdiği öğütlerle bu sahte hükümleri ortadan
kaldırıyordu. Hz. İsa’nın temizlemeye çalıştığı şey, Hz. Musa’nın
getirdiği yasaların üstünü örtmüş olan batıl gelenekler, hurafeler,
insanların oluşturdukları yasaklardı. Markos İncili’ne göre, Ferisilerle
konuşurken onları özellikle bu açıdan uyarmıştır:
İsa onlara (Ferisilere ve din adamlarına) şöyle cevap
verdi:… Siz Tanrı buyruğunu bir yana bırakmış, insan geleneğine
uyuyorsunuz… Böylece kuşaktan kuşağa aktardığınız geleneklerle Tanrı’nın
sözünü geçersiz kılıyorsunuz. Buna benzer daha birçok şey
yapıyorsunuz.” (Markos, 7: 6-13)
Ferisiler, kazançlarının onda birini Allah’a
adamaları gerektiğine inanır ve bu kurala da uyarlardı. Ancak bunu bir
ibadetten çok bir gelenek şekline getirmişlerdi. Hz. İsa, Luka İncili’ne
göre, onları şöyle uyarmıştır:
“Ama vay halinize, ey Ferisiler! Siz nanenin, sedef
otunun ve her tür sebzenin ondalığını verirsiniz de, adaleti ve Tanrı
sevgisini ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden esas bunları
yerine getirmeniz gerekirdi. Vay halinize, ey Ferisiler! Havralarda en
seçkin yerlere kurulmaya, meydanlarda selamlanmaya bayılırsınız. Vay
halinize! İnsanların, farkında olmadan üzerlerinde gezindiği belirsiz
mezarlara benziyorsunuz.” (Luka, 11: 42-44)
… “Sizin de vay halinize, ey Yasa uzmanları!” dedi.
“İnsanlara taşınması güç yükler yüklersiniz, kendiniz ise bu yükleri
kaldırmak için bir tek parmağınızı kıpırdatmazsınız. (Luka, 11: 46)
Vay halinize!.. Vay halinize, ey Yasa uzmanları!
Bilgi kapısının anahtarını alıp götürdünüz. Kendiniz bu kapıdan
girmediniz, girmek isteyenlere de engel oldunuz.” (Luka, 11: 52)
Bu tür uyarılar ve yaptıkları ahlaksızlıkların birer
birer ortaya çıkarılması din adamlarının Hz. İsa’ya olan düşmanlıklarını
daha da artırmıştır. Nitekim Luka’ya göre, Hz. İsa’nın üstteki
sözlerinden sonra sözde din bilginleriyle Ferisiler onu tuzağa düşürmek
için fırsat kollamaya başlamışlardır. (Luka, 11: 53-54)
Hz. İsa, Kuran’da belirtildiği gibi İsrailoğullarını
Allah’a gönülden iman etmeye ve Hz. Musa’nın getirdiği şeriata geri
dönmeye davet etmiştir. Hz. İsa’nın Yahudiler hakkında Tevrat’ın İşaya
kitabından alıntı yapılarak söylediği aşağıdaki sözler de, Allah’ın
Kuran’da inkar edenler için bildirdiği “… Kalpleri vardır bununla
kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır
bununla işitmezler…” (Araf Suresi, 179) ayeti ile büyük bir benzerlik
gösterir:
“Çok dinleyeceksiniz ama birşey anlamayacaksınız. Çok
göreceksiniz ama bir şey kavramayacaksınız. Çünkü bu halkın yüreği yağ
bağladı, kulakları duymaz oldu. Gözlerini yumdular. Gözleriyle
görmesinler, Kulaklarıyla duymasınlar, Yürekleriyle anlamasınlar diye.
Dönmesinler de ben kendilerini iyileştirmeyeyim diye.” (Matta, 13:
14-15)
Peygamberler, Allah’ın kendilerine verdiği
sorumluluğu en güzel şekilde yerine getirmiş, insanları hidayet yoluna
davet etmek için ellerindeki imkanları ve tüm güçlerini sonuna kadar
kullanmışlardır. Hz. İsa da kendisine kurulan tüm tuzaklar, atılan
iftiralar ve düzenlenen saldırılar karşısında çok üstün bir sabır
göstermiş, Allah’a tevekkül edip tebliğine devam etmiştir. O, yanında az
sayıda yardımcısı olmasına rağmen hep galip gelen taraf olmuştur. Bu
tebliğ sırasında dini aslına döndürmek, hurafelerden ve batıl
uygulamalardan temizlemek için pek çok yönteme başvurmuştur. Rabbimiz’in
kendisine bahşettiği üstün kavrayış ve hikmet sayesinde
İsrailoğullarına karşı son derece etkileyici konuşmalar yapmış, hikmetli
örnekler vermiştir.
Sonuç olarak Hz. İsa insanları sadece Allah’a imana
davet etmiş, din ahlakının hakim olacağını müjdelemiş, batıl inançlarla,
hurafelerle ve putperestlerle mücadele etmiş, dünyanın bir imtihan yeri
olduğunu örneklerle açıklamış, kavmin bozuk ahlak anlayışını düzeltmek
için büyük bir gayret göstermiş, üstün ahlakıyla da çevresindeki
insanlara en güzel örnek olmuştur. Ancak tüm bu faaliyetler,
düşmanlarının daha katı davranmalarına, onu öldürmek için büyük bir
tuzak kurmalarına yol açmıştır.
Hz. İsa’nın Mucizeleri ve Tebliği
Hz. İsa’nın Mucizeleri ve Tebliği
Doğumundan Allah’ın Katına alınışına kadar
bütün hayatı mucizelerle dolu olan Hz. İsa’nın yaşadığı ve Allah’ın
izniyle gerçekleştirdiği mucizeler, Kuran’da şu şekilde haber
verilmektedir:
Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve
annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile destekledim,
beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı,
hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim…” (Maide Suresi, 110)
İsrailoğullarına elçi kılacak. (O İsrailoğullarına
şöyle diyecek:) “Gerçek şu ben size Rabbiniz’den bir ayetle geldim. Ben
size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur içine üfürürüm o da
hemencecik Allah’ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah’ın izniyle doğuştan
kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim.
Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz eğer
inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır.” (Al-i İmran
Suresi, 49)
Hz. İsa’nın ayetlerde bildirilen mucizeleri; babasız
olarak doğması, beşikte iken konuşması, Allah’ın kutsal kitaplarını,
Tevrat’ı, İncil’i ve Kuran’ı bilmesi, çamurdan kuş biçiminde bir şey
yapıp, nefesiyle canlandırıp uçurması, doğuştan kör olanı, alaca
hastalığını iyileştirmesi, ölüyü diriltmesi, insanların yediklerini ve
saklayıp biriktirdiklerini haber vermesi, kendisinden sonra gelecek
kutlu insanı, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’i “Ahmet” ismiyle haber
vermesi sayılabilir.
Hz. İsa’nın gösterdiği tüm bu mucizelere ve Allah’ın
vahyiyle yaptığı tebliğe rağmen kavmin büyük bir bölümü inkarlarını
sürdürmüştür. Kuran’da örnekleri verilmiş diğer kavimler gibi, o dönemin
inkarcıları da Hz. İsa’nın yaptıklarının büyüden başka bir şey
olmadığını söyleyerek, onu büyücülükle itham etmişlerdir:
Hani Meryem oğlu İsa da: “Ey İsrailoğulları,
gerçekten ben, sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden
önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi “Ahmed” olan bir
elçinin de müjdeleyicisiyim” demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle
gelince: “Bu, açıkça bir büyüdür” dediler. (Saff Suresi, 6)
Yine Kuran’da bildirildiği gibi Hz. İsa Yahudiliği
ortadan kaldırmak için değil, bu şeriatın aslında doğru olduğunu
vurgulamak ve içine eklenmiş olan hurafeleri temizleyerek, dini aslına
döndürmek için gönderilmiştir. Ayrıca Allah onu, çeşitli Yahudi
tarikatları arasındaki tartışmaları açıklığa kavuşturmakla da
görevlendirilmiştir. Kuran’da şöyle bildirilmektedir:
(Hz. İsa:)”Benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve size
haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz’den bir
ayetle geldim. Artık Allah’tan korkup bana itaat edin.” (Al-i İmran
Suresi, 50)
İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: “Ben size bir
hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size
açıklamak için de. Öyleyse Allah’tan sakının ve bana itaat edin.”
(Zuhruf Suresi, 63)
Hz. İsa Tevrat’taki imani konuları doğrulamış, fakat
Allah’ın insanlara bir yol gösterici ve öğüt olarak gönderdiği yeni
kitabını; İncil’i getirmiştir:
Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki
Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde
hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan ve muttakiler için
yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik. İncil sahipleri Allah’ın onda
indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse,
işte onlar, fasık olanlardır. (Maide Suresi, 46-47)
Hz. İsa’nın çağrısına cevap verenlerin sayısı
başlangıçta çok az olmuştur. Çünkü bu çağrı, hem geçimlerini yıllardır
hakim kıldıkları hurafe ve gelenekten sağlayan rahip sınıfının, hem de
Allah’ın hakimiyetini kabul etmeyen yönetici sınıfın ayrıcalıklarını
ortadan kaldırıyordu. Onların uyguladıkları baskı ve tehdit, halkın
korkmasına ve Hz. İsa’dan uzaklaşmalarına yol açıyordu. Hz. İsa’nın
yaptığı tebliğ yaygınlaşmaya, onu takip edenlerin sayısı artmaya
başladığında, bu grupların hazırladıkları sinsi tuzaklar ve Hz. İsa’yı
engellemek için yaptıkları planlar da artmıştır. Bu gibi tuzaklarla
tarih boyunca tüm peygamberler karşılaşmışlardır. Kuran’da müşriklerin
elçilere karşı gösterdikleri bu insanlık dışı tutum şöyle
belirtilmiştir:
… Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin
hoşlanmayacağı bir şeyle gelse büyüklük taslayarak bir kısmınız onu
yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi? (Bakara
Suresi, 87)
Toplum içinde Hz. İsa’yı dinleyip inananlar ile inkar
edenler ayrılmaya başlamış, iki grup arasındaki fark belirgin bir
şekilde ortaya çıkmıştır. Bir tarafta gerçek dini anlatan ve insanları
tek bir Allah’a iman etmeye çağıran Allah’ın elçisi, diğer yanda ise
hangi mucizeyi, hangi delili görürse görsün, inanmamaya karar vermiş bir
grup vardır. Hz. İsa’nın karşısındaki düşmanlar kendilerini açıkça
belli etmişlerdir. Onu dinleyen, yanında olan kişilerden de sonradan onu
inkar edenler çıkmış olması muhtemeldir. Nitekim Allah “Sonra,
içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü…” (Zuhruf Suresi, 65)
ayetiyle bu durumu bizlere haber vermektedir. Bu nedenle de Hz. İsa
kavmin içinde iman eden, gerçekten güvenebileceği kişileri
belirlemiştir. Bu durum Kuran’da şu şekilde belirtilmiştir:
Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: “Allah
için bana yardım edecekler kimdir?” Havariler: “Allah’ın yardımcıları
biziz; biz Allah’a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit
ol” dediler. (Al-i İmran Suresi, 52)
|
DUCCIO di Buoninsegna’nın, Hz. İsa’yı havarileriyle yemek yerken tasvir ettiği bir tablosu |
Kuran’da Hz. İsa’yı öldürmek amacıyla inkar edenlerin
bir tuzak kurdukları haber verilir. Rivayetlere göre Hz. İsa’nın
yanındakilerden birisinin ihanet etmesini sağlayan bir kısım bağnaz din
adamları, Allah’ın elçisini tutuklayıp Romalılara teslim etmek
istemişlerdir. Yine rivayetlere göre ölüm cezasını uygulama hakkı
olmayan rahipler, Roma yönetimini kışkırtmak için bir tuzak hazırlamış
ve Hz. İsa’yı Romalı yöneticilere karşı olan bir kişi olarak
tanıtmışlardır. Çünkü Romalıların bu konuda çok hassas ve acımasız
olduklarını bilmektedirler. Bu tuzağın sonu ise Kuran’da şöyle
bildirilmiştir.
Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da
(buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en
hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 54)
Ayetlerde de bildirildiği gibi, Hz. İsa’yı öldürmek
için harekete geçilmiş, tuzak kurulmuştur. Ancak onlar Hz. İsa’yı
öldürmeyi başaramamışlar, onun bir benzerini, Hz. İsa zannederek
öldürmüşlerdir. Allah, Hz. İsa’yı Kendi Katına yükselterek, hazırlanan
tuzağı boşa çıkarmıştır:
Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı
gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza
verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun)
benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin
bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin
hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Hayır; Allah onu
Kendi’ne yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Nisa Suresi, 157-158)
Romalıların Hz. İsa’yı çarmıha gererek öldürdükleri
iddiası dünya genelinde oldukça yaygındır. Bu iddiaya göre, Hz. İsa’yı
tutuklayan Romalılar ve Yahudi din adamları onu çarmıha gererek
öldürmüşlerdir. Nitekim, Hıristiyan aleminin çok büyük bir bölümü de
olayı bu şekilde kabul etmekte, fakat Hz. İsa’nın öldükten sonra
dirilerek göğe yükseldiğine inanmaktadır. Ancak Kuran ayetlerini
incelediğimizde olayın aslının böyle olmadığını görürüz:
Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı
gerçekten öldürdük” (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir
ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma
salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun
hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların
bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin
olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)
Aynı ayetin devamında Hz. İsa’nın ölümü için şu şekilde bildirilmektedir:
Hayır; Allah onu Kendi’ne yükseltti (refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)
Ayette bildirilen gerçek açıktır. Yahudilerin
kışkırtmalarıyla Hz. İsa’yı öldürmeye kalkışan Romalılar, bunda başarılı
olamamışlardır. Ayette geçen “…Ama onlara (onun) benzeri gösterildi…”
ifadesi bu durumu açıkça haber vermektedir.
Allah insanlara Hz. İsa’nın bir benzerini göstermiş
ve onu Kendi Katına yükseltmiştir. Ayrıca Rabbimiz, bu iddiada
bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığını da bildirmektedir.
HZ. İSA’NIN ÜSTÜN AHLAK ÖZELLİKLERİ
HZ. İSA’NIN ÜSTÜN AHLAK ÖZELLİKLERİ
Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde Hz.
İsa ile ilgili birçok önemli haber verilmiştir. Hadislerde bu mübarek
insanın şemaili hakkında da bazı bilgiler bulunmaktadır. Buna göre, Hz.
İsa orta boylu, kırmızıya çalar beyaz tenli, düz saçlı, olağanüstü
güzelliğe sahip bir kimsedir. Saçını uzatmakta, omuzları arasına
salmaktadır. Sırtına yün elbise, ayağına ağaç kabuğundan yapılmış bir
sandal giymektedir. Hz. İsa dünyadan yüz çevirir, ahireti özler, Allah’a
ibadetle vakit geçirirdi.1 Her görenin hayran kalacağı güzellikteki bu mübarek insan bazı hadislerde şu şekilde tarif edilmektedir:
“Ben bu gece kendimi rüyamda Kabe’de buldum. Ansızın
esmer bir kişi gördüm. Sanki o, esmer insanlardan görülenlerden en
güzeli, başının saçı iki omuzu arasında sarkıyordu. Taranmış ve
arınmıştı da başı su damlatıyordu. İki elini iki kişinin iki omzuna
koyarak Beyt-i tavaf ediyordu. ‘Bu kimdir?’ diye sordum. Onlar: -Bu
Meryem’in oğlu Mesih’tir, dediler.”
“… O halde, onu görünce tanıyacaksınız. O, orta boylu, beyaz ve pembe tenli bir kişi olup, sarı bir kıyafet içinde olacaktır…”2
Allah’ın seçip göndermiş olduğu her peygamber gibi,
Hz. İsa’da da tüm üstün ahlak özellikleri en güzel şekilde tecelli
etmektedir. Onu diğer insanlardan ayıran en belirgin özelliklerinden
biri, insanların görür görmez etkilenecekleri yüksek ahlakı ve
şahsiyetidir. Hz.İsa, Allah’a olan güveni, tevekkülü ve imanı ile son
derece kararlı, cesaretli, toplumun etkisi altında kalmayan, aksine
herkesi etkileyen, güçlü bir insandır. Nitekim tüm peygamberlerin sahip
oldukları bu üstünlük ayetlerde şu şekilde bildirilmiştir:
Bu, İbrahim’e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir.
Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz… Ve ona İshak’ı ve Yakub’u
armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh’u ve onun
soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u
hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.
Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı da (hidayete eriştirdik.)
Onların hepsi salihlerdendir. İsmail’i, Elyasa’yı, Yunus’u ve Lut’u da
(hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık.
Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık);
onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik. Bu, Allah’ın
hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir… (Enam
Suresi, 83-88)
Diğer peygamberler gibi Hz. İsa da, adaletten
ayrılmayan, tevazulu, şefkatli, samimi, dürüst, fedakar bir insan
olarak, Allah’ın seçkin kıldığı peygamberlerdendir. Bir ayette Allah Hz.
İsa için şöyle buyurmaktadır:
İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün
kıldık. Onlardan, Allah’ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle
yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa’ya apaçık belgeler verdik ve O’nu
Ruhu’l-Kudüs’le destekledik… (Bakara Suresi, 253)
Hz. İsa’nın hayatına bakıldığında bu üstün ahlak
özelliklerini görmek mümkündür. Hz. İsa en başta gerçek dini insanlara
anlatan bir hidayet önderidir. O hem Allah’ın tüm emir ve tavsiyelerine
en fazla riayet eden, hem de en doğrusunu anlatarak halkı hurafelerden
arındıran bir yol göstericidir. Kuran’da Hz. İsa’nın, Allah’ın
bildirdiği ibadetleri ve diğer ahlaki özellikleri hassasiyetle
uyguladığı şu şekilde belirtilmektedir:
(İsa) Dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum.
(Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam
(olayım) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve
zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme itaati de.”… (Meryem Suresi, 30-32)
Hz. İsa yeryüzünde bulunduğu süre boyunca, doğruyu
yanlıştan ayırma, hikmetli ve etkili söz söyleme gibi özellikleri en
güzel örneklerle ortaya koymuştur. Düşmanlarının onu küçük düşürmek için
art niyetle sordukları sorulara en hikmetli ve en akılcı cevaplar
vermiş, tek bir örnekle düşmanlarının bütün girişimlerini ortadan
kaldırmıştır. O, kavminin tavrı karşısında her zaman tevekküllü olmuş,
Allah’a olan güçlü imanı ve ihlası ona güç vermiş, Allah’ın varlığını en
etkili yollarla anlatmıştır.
Hz. İsa diğer peygamberler gibi tebliğinde açık,
yalın ve halkın anlayacağı bir dil kullanmıştır. Verdiği hikmetli
örnekler insanların vicdanlarını hemen harekete geçirmiş, onları derin
düşünmeye, Allah’ın razı olacağı gibi davranmaya teşvik etmiştir. Hz.
İsa’nın tebliğinden, onun Allah’a olan sevgisi, coşkulu imanı ve
Allah’ın emirlerini uygulamadaki titizliği açık bir şekilde
anlaşılmaktadır. İzlediği tebliğ yöntemi, onun Allah’ın seçip beğendiği
ve insanlara üstün kıldığı, kutlu bir insan olduğunu bizlere en güzel
şekilde göstermektedir.
————————————————————————-
1. M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, s. 334, 335
2. Mevdudi, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber, 1. cilt, s. 377383
2. Mevdudi, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber, 1. cilt, s. 377383
ALLAH’IN VAADİ: Hz. İsa (as) Yeryüzüne Tekrar Dönecektir
ALLAH’IN VAADİ: Hz. İsa (as) Yeryüzüne Tekrar Dönecektir
Alemler üzerine seçilip, örnek kılınan elçilerin
hayatları, yaşadıkları olaylar, karşılaştıkları zorluklar, giriştikleri
büyük mücadeleler tüm insanlar için önemli mesajlar ve dersler içerir.
Kuran’da Allah’ın, hayatıyla, mücadelesiyle, ahlakıyla insanlara örnek
gösterdiği peygamberlerden biri de Hz. İsa (as)’dır.
|
Hz. İsa (as)’ın doğumu, hayatı ve Allah Katına
alınması, Rabbimiz’in takdiriyle, hep mucizevi şekillerde gerçekleşmiş,
bu mübarek peygamberin mucizevi hayatı Kuran’da ayrıntılı olarak haber
verilmiştir. Allah Kuran’da birçok peygamberin kıssalarını bizlere
bildirmektedir. Ancak Hz. İsa (as) çeşitli yönleriyle diğer
peygamberlerden farklı bir konuma sahiptir. Allah’ın üstün ilimlerle
desteklediği bu değerli kulu, Allah’ın lütfuyla, daha beşikteyken
konuşmuş, ve yine Allah’ın lütfuyla, dünyada kaldığı süre içerisinde
çevresindeki insanlara büyük mucizeler göstermiştir. Onun bu özel
durumunun diğer bir delili de, Allah Katına alınışı ve tekrar dünyaya
gönderileceğinin Kuran’da bildirilmiş olmasıdır.
Kuran’da inkar edenlerin Hz. İsa (as)’ı öldürmek
amacıyla bir tuzak kurdukları haber verilir. Rivayetlere göre Hz. İsa
(as)’ın yanındakilerden birisinin ihanet etmesi vesilesiyle, Allah’ın
elçisini tutuklayıp Romalılara teslim etmek istemişlerdir. Bu tuzağın
sonu ise Kuran’da şöyle bildirilmiştir.
Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir
düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran
Suresi, 54)
Ayette de bildirildiği gibi, Hz. İsa (as)’ı öldürmek
için harekete geçilmiş, tuzak kurulmuştur. Ancak onlar Hz. İsa (as)’ı
öldürmeyi başaramamışlar, onun bir benzerini, Hz. İsa (as) zannederek
öldürmüşlerdir. Allah, Hz. İsa (as)’ı diri olarak Kendi Katına
yükselterek, hazırlanan tuzağı boşa çıkarmıştır:
Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten
öldürdük” demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu
öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi.
Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe
içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir
bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Hayır; Allah onu
Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Nisa Suresi, 157-158)
Romalıların Hz. İsa (as)’ı çarmıha gererek
öldürdükleri yanılgısı Hıristiyanlar arasında yaygındır. Bu yanlış
bilgiye göre, Hz. İsa (as)’ı tutuklayan Romalılar onu çarmıha gererek
öldürmüşlerdir. Tarihte bazı Hıristiyan mezhepleri (örneğin Docetism)
bunu reddetmişse de, günümüzde Hıristiyan aleminin neredeyse tamamı
olayı bu şekilde kabul etmekte, fakat Hz. İsa (as)’ın öldükten sonra
dirilerek göğe yükseldiğine inanmaktadır. Ancak Kuran ayetlerinde, Hz.
İsa (as)’ın ölmediği ve öldürülmediği, insanlara onun bir benzerinin
gösterildiği, Hz. İsa (as)’ın diri olarak Allah Katına yükseltildiği
bildirilmektedir:
|
Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı
gerçekten öldürdük” (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir
ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma
salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun
hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların
bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin
olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)
Aynı ayetin devamında Hz. İsa (as)’ın ölmediği şu şekilde bildirilmektedir:Hayır; Allah onu Kendine yükseltti (refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)
Ayette bildirilen gerçek açıktır. Hz. İsa (as)’ı kendilerince öldürmeye kalkışan Romalılar, bunda başarılı olamamışlardır. Ayette geçen “…Ama onlara (onun) benzeri gösterildi…” ifadesi bu durumu açıkça haber vermektedir.
Allah insanlara Hz. İsa (as)’ın bir benzerini göstermiş ve Hz. İsa (as)’ı inkarcıların kurduğu tuzaktan koruyarak Kendi Katına yükseltmiştir. Ayrıca Rabbimiz, bu iddiada bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığını da bildirmiştir.
Kuran’da Hz. İsa (as)’ın Allah Katına Yükselişi
Peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı kıssalarda
geçen kelimelerle, Hz. İsa (as)’ın Allah Katına alınışının anlatıldığı
ayetlerin incelenmesi, Hz. İsa (as)’ın durumuyla ilgili önemli bir
gerçeği ortaya çıkarmaktadır: Hz. İsa (as) diğer peygamberler gibi vefat
etmemiş ya da inkar edenler tarafından öldürülmemiş, Rabbimiz onu Kendi
Katına yükseltmiştir. Bu bölümde Hz. İsa (as)’ın ve diğer
peygamberlerin ölümlerini ifade eden kelimelerin Arapça karşılıklarını
ve Kuran ayetlerinde ne şekilde kullanıldıklarını inceleyeceğiz.
Kuran’da peygamberlerin ölmesi veya öldürülmesiyle
ilgili olarak kullanılan kelimeler ileride daha detaylı göreceğimiz gibi
“katele (öldürmek), mate (ölmek), haleke (helak olmak), salebe (asmak)”
ya da birkaç özel kelimedir. Oysa Hz. İsa için, Kuran’da çok açık bir
şekilde, “Onu öldürmediler (ma katelehu) ve asmadılar (ma salebuhu)”
ifadesi kullanılarak hiçbir öldürme şekliyle öldürülmediği
bildirilmiştir. Allah ayetlerde insanlara Hz. İsa (as)’ın bir benzerinin
gösterildiğini ve onun Kendi Katına yükseltildiğini bildirmektedir. Bu
gerçek Al-i İmran Suresi’nde şu şekilde haber verilir:
Hani Allah, İsa’ya demişti ki: “Ey İsa doğrusu seni
Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni Kendime yükselteceğim
(rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları
kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim…” (Al-i İmran
Suresi, 55)
Kuran’da ölüm anlamı içeren kelimelerin ve Al-i İmran Suresi’nde geçen “vefat ettirme” kelimesinin kullanım şekilleri şöyledir:
Teveffa: Vefat Ettirme
Ayette geçen “vefat” kelimesinin karşılığı Türkçe’de
kullanılan ölme anlamından farklı anlamlara gelmektedir. Ayetlerin
Arapça karşılıklarının incelenmesi, Hz. İsa (as)’ın bildiğimiz manada
ölmediğini açıkça ortaya koyar. Maide Suresi’nin 117. ayetinde ölüm
olayı şu şekilde aktarılır:
“Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi
söylemedim. (O da şuydu:) ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan
Allah’a kulluk edin.’ Onların içinde kaldığım sürece, ben onların
üzerinde bir şahidim. Beni vefat ettirdiğinde (teveffeyteni),
üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen herşeyin üzerine şahid olansın.”
Bu ayetlerde geçen ve Türkçe meallerde öldürme ya da
vefat ettirme olarak çevrilen kelime Arapça’da “teveffa” kökünden
türemiştir ve bu kelime ölüm manasına değil, “canın alınması” manasına
gelmektedir. İnsanın canının alınmasının ise her zaman ölüm anlamına
gelmediğini Allah Kuran’da bizlere bildirmektedir. Örneğin “teveffa”
kelimesinin geçtiği bir ayette insanın ölümünden değil, uykudaki
halinden bahsedilmektedir:
Sizi geceleyin vefat ettiren (teveffakum) ve gündüzün
“güç yetirip etkilemekte olduklarınızı” bilen, sonra adı konulmuş ecel
doluncaya kadar onda sizi dirilten O’dur… (Enam Suresi, 60)
Bu ayette “vefat ettirme” olarak tercüme edilen
kelime ile, Al-i İmran Suresi’nin 55. ayetinde geçen kelime aynıdır,
yani her iki ayette de “teveffa” kelimesi geçmektedir. İnsanın, gece
içinde bulunduğu durum ölüm olmadığına göre yukarıdaki ayette geçen
“teveffakum” kelimesinin ölümü kastetmediği, doğru tercümenin “geceleyin
canlarınızı alan” şeklinde olması gerektiği açıktır. Aşağıdaki ayette
ise aynı kelime şu şekilde geçmektedir:
Allah, ölecekleri (mevt) zaman canlarını alır
(teveffa); ölmeyeni de uykusunda (canını alır) (lem temut). Böylece,
kendisi hakkında ölüm kararı (el mevte) verilmiş olanı tutar, öbürüsünü
ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir… (Zümer Suresi, 42)
Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah uyuyan insanın
canını almaktadır, ama hakkında ölüm kararı verilmemiş olanı eceli
gelinceye kadar tekrar salıvermektedir. Bu haliyle insan bildiğimiz
manada ölmüş olmaz. Yalnızca geçici bir süre için ruhu bedeninden
ayrılmış farklı bir boyuta girmiş olur. Allah uyanacağı zaman insanın
ruhunu bedenine iade eder.
Uykunun bir tür vefat olarak değerlendirildiğini,
ancak bununla biyolojik ölümün kast edilmediğini gösteren örneklerden
biri de Peygamber Efendimiz (sav)’in uykusundan kalktığı zaman “Bizi
öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun” dediğini bildiren hadis-i
şeriftir. (Buhari, Kitabu’d Deavat 6312; İbni Sinni, Fi Amelli’l Yevm
ve’l Leyle, no. 647, 856, 857, 885; Muhammed Halil Herras; Hz. İsa
Gelecek mi?, Isparta 2002, s. 9) Hiç şüphesiz, Hz. Muhammed (sav) bu
hikmetli sözüyle, uyunduğu zaman biyolojik manada ölüm gerçekleştiğine
değil, uyuyan insanın bizim anladığımızdan farklı bir anlamda “canının
alındığına” dikkat çekmiştir. Ünlü İslam alimi ve müfessir İbn Kesir de,
Al-i İmran Suresi’nin tefsirini yaparken, diğer pek çok delil ile
birlikte söz konusu hadis-i şerifi kullanmıştır. İbn Kesir’in
tefsirinde, “vefea” kelimesinin uykuya işaret ettiği, aynı kelimenin
diğer ayetlerde ne şekilde yer aldığı gösterilerek açıklanır. Bu
açıklamaların ardından, İbn Kesir, İbn Ebu Hatim’den rivayet edilen bir
hadisi de kullanarak kanaatini şöyle ifade eder:
İbn Ebu Hatim diyor ki; “Bize babam… Hasan’dan rivayet etti ki, o, ‘Seni vefat ettireceğim…” ayeti hakkında şu açıklamada bulunmuştur: Burası, ‘Seni uyku ölümü ile öldüreceğim, yani uyutacağım‘
anlamındadır ki, Allah Teala Hz. İsa (as)’ı uykuda iken göğe
kaldırmıştır… Cenab-ı Hak, Hz. İsa (as)’ı şüphe götürmeyen bir gerçek
olarak, uyku ile vefat ettirdikten sonra göğe çekmiş ve o dönemde
kendisine eziyet eden Yahudilerin eziyetlerinden kurtarmıştır.1
————————————————————–
1. Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, Prof. Dr. Süleyman Ateş, 2. cilt, s. 49-50Katele: Öldürmek
Kuran’da ölüm konusu anlatılırken genelde
kullanılan kelime Arapça’da “öldürmek” anlamına gelen “katele”
kelimesidir. Mümin Suresi’nde “katele” kelimesi şu şekilde
kullanılmaktadır:
Firavun dedi ki: “Bırakın beni, Musa’yı öldüreyim (aktul) de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın”… (Mümin Suresi, 26)
Ayette geçen “Musa’yı öldüreyim” ifadesinin Arapçası
“aktul Musa” şeklindedir. Bu kelime katele fiilinden türemiştir. Bir
diğer ayette ise aynı kelime şu şekilde kullanılmaktadır:
… Peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi (yaktulune)… (Bakara Suresi, 61)
Ayette geçen “öldürmelerindendi” kelimesinin Arapçası
“yaktulune” şeklindedir ve yine aynı şekilde katele kelimesinden
türemiştir. Ve tercümede de açıkça ifade edildiği gibi “öldürmek”
anlamına gelmektedir.
Aşağıda peygamberlerin ölümünü açıklayan bazı
ayetlerde “katele” fiilinin ne şekilde kullanıldığı belirtilmektedir.
Parantez içinde anlamları bildirilen tüm kelimelerin fiil kökleri
KATELE’dir:
… Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini (katlehum) yazacağız… (Al-i İmran Suresi, 181)
… De ki: “Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?” (taktulune) (Bakara Suresi, 91)Allah’ın ayetlerini inkar edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler (yaktulune) ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; (yaktulune)… (Al-i İmran Suresi, 21)
“Öldürün (uktulu) Yusuf’u veya onu bir yere atıp-bırakın…” (Yusuf Suresi, 9)
…”Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek (li yaktulu) konusunda aralarında görüşmektedirler…” (Kasas Suresi, 20)
Bunun üzerine kavminin (İbrahim’e) cevabı yalnızca: “Onu öldürün (uktuluhu) ya da yakın” demek oldu… (Ankebut Suresi, 24)
Haleke: Ölmek
Kuran’da öldürme fiili için kullanılan bir diğer
kelime ise “haleke” fiilidir. Haleke kelimesi ayetlerde “helak olmak,
ölmek” anlamlarında kullanılmaktadır. Örneğin Mümin Suresi’nin 34.
ayetinde şu şekilde geçmektedir:
… Sonunda o, vefat edince, (haleke) demiştiniz ki; “Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez… (Mümin Suresi, 34)
Ayette, Türkçeye “vefat edince” olarak çevrilen ifadenin Arapçası “iza heleke” şeklindedir ve bu kelimenin anlamı da ölmektir.
El Mevte: Ölüm
Kuran’da peygamberlerin ölümüyle ilgili olarak
kullanılan bir diğer kelime ise “el mevte” kelimesidir. Mate kelimesi
ayetlerde “ölmek” anlamında kullanılmaktadır. Bunlardan biri Sebe
Suresi’nde Hz. Süleyman ile ilgili olarak bildirilmektedir:
Böylece onun (Süleyman’ın) ölümüne (el mevte) karar
verdiğimiz zaman, ölümünü (mevtihi), onlara, asasını yemekte olan bir
ağaç kurdundan başkası haber vermedi… (Sebe Suresi, 14)
Aynı kökenden gelen bir diğer kullanım ise Hz. Yahya’ya yönelik olarak kullanılmaktadır:
Ona selam olsun; doğduğu gün, öleceği gün (yemutu) ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün de. (Meryem Suresi, 15)
Bu ayette “öleceği” şeklinde çevrilen kelimenin
Arapçası “yemutu” kelimesidir. Aynı kelime Hz. Yakub’un ölümü ile ilgili
ayetlerde de geçmektedir. Bakara Suresi’nde şu şekilde kullanılır:
Yoksa siz, Yakub’un ölüm anında (el mevte) orada şahidler miydiniz?.. (Bakara Suresi, 133)
Bu ayette geçen “el mevte” kelimesi de yine aynı kökten gelmekte ve ölüm anlamı taşımaktadır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ile ilgili bir ayette ise “katele” ve “mate” fiilleri aynı anda kullanılmaktadır:
Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice
elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse (mate) ya da öldürülürse,
(kutile) siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz?…
(Al-i İmran Suresi, 144)
Mate (ölmek) kökünden gelen mevt kelimesi, yine peygamber ölümlerinin anlatıldığı başka ayetlerde de geçmektedir:
… Dedi ki: “Keşke bundan önce ölseydim de (mittu), hafızalardan silinip unutuluverseydim.” (Meryem Suresi, 23)
Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü (el hulde) vermedik; şimdi sen
ölürsen (mitte) onlar ölümsüz mü kalacaklar? (Enbiya Suresi, 34)“Beni öldürecek (yumituni), sonra diriltecek olan da O’dur.” (Şuara Suresi, 81)
Halid: Ölümsüz
Ayetlerde yer alıp, doğrudan ölmek ya da öldürmek
fiilini değil, ancak ölümsüzlüğü ifade eden bir başka kelime ise “halid”
kelimesidir. Halid kelimesinin anlamı kalıcı olmak, bekası devam etmek
şeklindedir. Enbiya Suresi’nde “halid” kelimesi şu şekilde
kullanılmıştır:
Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz (halidiyne) değillerdi.
(Enbiya Suresi, 8)
(Enbiya Suresi, 8)
Salebe: Asmak
Kuran’da peygamberlerin ölümleri anlatılırken
kullanılan kelimelerden biri de salebe (asmak) fiilidir. Salebe fiili
“asmak, çarmıha germek ve idam etmek” gibi anlamlara gelmektedir. Bu
fiil bazı ayetlerde şu şekilde kullanılmaktadır:
… Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar (ma salebu) … (Nisa Suresi, 157)
… Biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak (yuslebi)… (Yusuf Suresi, 41)… Ancak öldürülmeleri asılmaları (yusallebu)… (Maide Suresi, 33)
Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim. (usallibennekum) (Araf Suresi, 124)
Ayetlerde de görüldüğü gibi Hz. İsa (as)’ın vefatıyla
diğer peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı ayetler birbirinden çok
farklı kelimelerle ifade edilmektedir. Allah Kuran ayetlerinde Hz. İsa
(as)’ın öldürülmediğini, asılmadığını, insanlara onun bir benzerinin
gösterildiğini, onu vefat ettirdiğini (yani uykudaki gibi canını
aldığını) ve Kendi Katına yükselttiğini bildirmiştir. Hz. İsa (as) için
“canını almak” anlamına gelen “vefea” fiili kullanılırken, diğer
peygamberler için normal ölümü ifade eden “katele” ya da “mevt” gibi
ifadeler kullanılmaktadır. Bu bilgiler ise bize, Hz. İsa (as)’ın Allah
Katında diri olduğunu ve yeryüzüne yeniden geleceğini bir kez daha
göstermektedir.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)