3 Haziran 2012 Pazar
Hz. İsa’nın Doğumu
Hz. İsa’nın Doğumu
Allah, Kuran’da Hz. İsa’nın doğumundan ölümüne
kadar her konuda, diğer insanlardan büyük farklılıklar gösterdiğine
dikkat çekmiştir. Herşeyden önce Hz. İsa, bilinen sebeplerin dışında bir
yaratılışla doğmuş ve babasız olarak dünyaya gelmiştir. Allah, o
doğmadan önce, birçok özelliğini ve onu insanlar için bir Mesih olarak
gönderdiğini melekleri aracılığıyla annesi Hz. Meryem’e bildirmiştir.
Hz. İsa’nın bu seçkin özelliklerinden biri, “Allah’ın kelimesi” olarak
sıfatlandırılmış olmasıdır:
… Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah’ın elçisi ve
kelimesidir. Onu (‘ol’ kelimesini) Meryem’e yöneltmiştir ve O’ndan bir
ruhtur… (Nisa Suresi, 171)
Hani Melekler, dediler ki: “Meryem, doğrusu Allah
Kendi’nden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa
Mesih’tir. O, dünyada ve ahirette ‘seçkin, onurlu, saygındır’ ve
(Allah’a) yakın kılınanlardandır… (Al-i İmran Suresi, 45)
Kuran’da “Allah’ın kelimesi” ifadesi yalnızca Hz. İsa
için kullanılmıştır. Allah, Hz. İsa henüz dünyaya gelmeden onun ismini
bildirmiştir. Allah Kendi’nden bir kelime olarak Hz. İsa’ya “İsa Mesih”
ismini vermiştir. Bu, Hz. İsa’nın diğer insanlardan daha farklı bir
yaratılışla yaratıldığının ifadelerinden biridir.
Allah, hamileliği ve Hz. İsa’nın doğumu aşamasında
Hz. Meryem’i her açıdan en güzel şekilde desteklemiş, ona yol
göstermiştir. Allah kavminden uzakta, tek başına gerçekleşen bu hayati
olayda, hiçbir tecrübesi olmayan ve bir yardımcısı da bulunmayan Hz.
Meryem için ortamı uygun kılmış ve doğum sorunsuz bir şekilde
gerçekleşmiştir. Hz. Meryem Allah’ın yardımıyla bu zor işi tek başına
gerçekleştirebilmiştir. Allah Hz. Meryem’e olan bu nimetini Kuran’da
şöyle bildirmektedir:
Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi.
Dedi ki: “Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip
unutuluverseydim.” Altından (bir ses) ona seslendi: “Hüzne kapılma,
Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır. Hurma dalını kendine doğru
salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin. Artık, ye, iç,
gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: “Ben
Rahman (olan Allah) a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım.
(Meryem Suresi, 23-26)
Ayetlerde de görüldüğü gibi Allah vahyi ile Hz.
Meryem’e yardımını iletmiş, hüzne kapılmamasını, alt yanında onun için
bir su arkı kıldığını bildirmiştir. İhtiyaç duyduğu her konuda yapması
gereken herşeyi bildirerek ona yardım etmiş ve doğumun en iyi şekilde
gerçekleşmesini sağlamıştır. Allah’ın Hz. Meryem üzerindeki rahmeti ve
koruması doğum olayında tüm açıklığıyla görülmektedir. (Detaylı bilgi
için Bkz. Örnek Müslüman Kadın: Hazreti Meryem, Harun Yahya, Mart 2003,
Araştırma Yayıncılık)
|
İncil’de Hz. İsa’nın Beytüllahim’de doğduğu bildirilir. Bu nedenle de Hıristiyanlar bu şehri kutsal kabul ederler. |
Hz. Meryem, daha önce çekilmiş olduğu ıssız bölgeden
Hz. İsa ile birlikte kavminin yanına geldiğinde, onlar, sadece zan ve
tahmin üzerine Hz. Meryem’e karşı birtakım çirkin iftiralarda
bulunmuşlardır. Oysa iftiralarda bulunan bu kavmin bireyleri, Hz.
Meryem’i tanıyor, hem onun, hem de İmran ailesinin ne kadar Allah’a
bağlı, dindar ve iffetlerine düşkün insanlar olduklarını çok iyi
biliyorlardı. Gerçekte Hz. İsa’nın dünyaya geliş şekli, Allah’ın Hz.
Meryem’in kavmine gösterdiği büyük bir mucize, Allah’ın varlığına
ilişkin önemli bir delildir. Ancak Hz. Meryem’in etrafındakiler bu
durumu anlayamamış, onun hakkında gerçek dışı bazı ithamlarda bulunarak
ona çirkin bir iftira atmaya çalışmışlardır:
Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: “Ey
Meryem sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi
senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın utanmaz (bir kadın)
değildi. (Meryem Suresi, 27-28)
Hz. Meryem ise gerçekte bu çirkin suçlama ve
iftiralar ile deneniyordu. Allah’a son derece bağlı ve iffetine düşkün
bir insana bu yönde bir iftira atılması, Allah’ın onun için yarattığı
bir imtihandır. Bu durum karşısında Hz. Meryem hemen Allah’a sığınmış ve
onların bu iftiralarına karşı Allah’ın kendisine yardım edeceğini
bilerek tevekkül etmiştir. O yardımı ve desteği yalnızca Allah’tan
beklemiş ve her defasında da Allah’ın geniş fazlı ve rahmetiyle karşılık
görmüştür.
Allah zor durumda olan bu seçkin kuluna yine bir
mucizeyle yardım etmiş ve kavmi kendisi ile konuşmak istediğinde
susmasını ve suçlamalarda bulunanlara Hz. İsa’yı işaret etmesini
bildirmiştir. Allah’ın Hz.Meryem’e bildirdiği bu emri Kuran’da şu
şekilde bildirilir:
Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: “Ben
Rahman (olan Allah)a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım.”
(Meryem Suresi, 26)
Allah, Hz. Meryem’e Hz. İsa’nın doğumunu müjdelediği
zaman, onun henüz beşikteki bir bebekken konuşacağını da haber vermişti.
İşte o mucize, bu zor anında Hz. Meryem’e Rabbimiz’den çok büyük bir
destek olmuştur:
Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. (Al-i İmran Suresi, 46)
Allah Hz. Meryem’in yapacağı açıklamayı mucizevi bir
şekilde Hz. İsa’ya yaptırmıştır. Böylece, hem Hz. Meryem’i atılan
iftiralardan temize çıkarmış, hem de bir mucize ile Hz. İsa’nın
elçiliğini İsrailoğullarına müjdelemiştir:
Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki:
“Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?” (İsa) Dedi ki:
“Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. (Allah) Bana kitabı verdi ve beni
peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım) beni kutlu kıldı ve hayat
sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme
itaati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı. Selam üzerimedir; doğduğum
gün öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de.” (Meryem
Suresi, 29-33)
Hz. İsa Allah’ın kulu olduğunu, kendisine kitap
verildiğini ve yetişkin olunca insanlara tebliğ yapmakla görevli bir
peygamber olduğunu, Allah için namaz kılıp zekat vermesi gerektiğini,
annesi Hz. Meryem’e saygılı olup sözünü dinlemesi gerektiğini, öleceğini
ve kıyamet günü diriltileceğini de bilmektedir.
Bu durum İsrailoğullarına olağanüstü bir gerçekle
karşı karşıya olduklarını; bekledikleri Mesih’in dünyaya geldiğini
kanıtlamıştır. Allah şu şekilde bildirmektedir:
Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık. (Enbiya Suresi, 91)
Ayetlerde İsrailoğullarına bir haber daha
verilmektedir: kendilerine gösterilen tüm mucizevi olaylara rağmen, Hz.
Meryem’e iftirada bulunmayı sürdüren kimseler için büyük bir azap. (Nisa
Suresi, 156-157)
Hz. İsa’nın Hayatı
Hz. İsa’nın Hayatı
Hz. İsa, tarihi kaynaklara göre, bundan
yaklaşık 2000 yıl önce yaşamış, Allah’ın dünyada ve ahirette seçkin
kıldığı bir elçisidir. Matta İncili’nde Hz. İsa’nın I. Herod ve rejim
değişikliği döneminde (MÖ 4), Luka İncili’nde ise İmparator Augustus
döneminde (MS 6), Yahudiye’deki nüfus sayımı sırasında doğduğu
bildirilir. Bu bilgileri doğrulamak mümkün değildir. Ancak çeşitli
kaynakları inceleyen uzmanlar, Hz. İsa’nın MÖ 7-6 yılları arasında
doğduğunu tahmin etmektedirler.
|
Şimdiye kadar bulunmuş en eski İncil parçası (MS 125)
|
Allah’ın üstün özelliklerle lütufta bulunduğu, sonsuz
cennet yurduyla müjdelediği bu değerli elçisinin getirmiş olduğu hak
din bugün ismen yeryüzünde bulunsa da, gerçekte dejenerasyona uğramış ve
aslından saptırılmıştır. Allah’ın Hz. İsa’ya vahyettiği İncil de aynı
şekilde ismen mevcuttur, ancak aslı ortada yoktur. Hıristiyan kaynakları
çeşitli bozulmalara uğramış ve tahrif edilmiştir. Dolayısıyla bugün Hz.
İsa ile ilgili gerçek bilgileri bu kaynaklardan temin etmemiz mümkün
değildir. Hz. İsa hakkında doğruluğu kesin bilgiye ulaşabileceğimiz
yegane kaynak, Allah’ın kıyamete kadar koruyacağını vaat ettiği
Kuran’dır. Kuran’da, Hz. İsa’nın doğumu, hayatı, bu süre içinde
karşılaştığı olaylardan örnekler, çevresindeki insanların durumu ve daha
birçok konudan bahsedilmiştir. Hz. İsa’nın Yahudilere nasıl tebliğ
yaptığı da birçok örnekle haber verilmiştir. Al-i İmran Suresi’nde
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve size haram
kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz’den bir ayetle
geldim. Artık Allah’tan korkup bana itaat edin. Gerçekten Allah, benim
de Rabbim, sizin de Rabbiniz’dir. Öyleyse O’na ibadet edin. Dosdoğru
olan yol işte budur.” (Al-i İmran Suresi, 50-51)
Hz. İsa’nın bu davetine çoğu Yahudi icabet etmemiş,
ancak az sayıdaki havari ona uymuştur. Kuran’da bu samimi inananların
varlığı şöyle bildirilmektedir:
Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: “Allah
için bana yardım edecekler kimdir?” Havariler: “Allah’ın yardımcıları
biziz; biz Allah’a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit
ol” dediler. “Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk.
Böylece bizi şahitlerle beraber yaz.” (Al-i İmran Suresi, 52-53)
Yeni Ahit’e göre Hz. İsa, yanında bu 12 öğrencisi
olduğu halde Filistin’in dört bir tarafını dolaşmıştır. İnsanları
Allah’a iman etmeye davet etmek için yaptığı bu yolculukları sırasında
Allah’ın dilemesiyle çeşitli mucizeler gerçekleştirmiştir. Hasta ve
sakat insanları, alaca hastalığına tutulanları iyileştirmiş, doğuştan
kör olanların gözlerini açmış ve ölüleri diriltmiştir. Bu mucizeler
Kuran ayetlerinde şu şekilde haber verilmektedir:
…”Gerçek şu, ben size Rabbiniz’den bir ayetle geldim.
Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da
hemencecik Allah’ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah’ın izniyle doğuştan
kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim.
Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer
inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır.” (Al-i İmran
Suresi, 49)
Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve
annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile destekledim,
beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı,
hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde
(bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş
oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun,
(yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğullarına
apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, “Şüphesiz bu
apaçık bir sihirdir” demişlerdi (de) İsrailoğullarını senden geri
püskürtmüştüm.” (Maide Suresi, 110)
|
Ünlü İtalyan ressam DUCCIO di Buoninsegna’nın, Hz. İsa’nın körleri iyileştirmesini tasvir ettiği, “The Healing of the Blind Man” isimli duvar resmi |
Hz. İsa büyük mucizeler göstermiş, insanlar onun
gösterdiği bu mucizelerden çok etkilenmişlerdir. Ancak Hz. İsa daima, bu
mucizelerin Allah’ın izniyle gerçekleştiğini belirtmiş, İncil
açıklamalarında ise iyileştirdiği insanlara sık sık “imanın seni
kurtardı” demiştir. Nitekim halk da, Matta İncili’ne göre, Hz. İsa’nın
mucizeleri karşısında Allah’ı yüceltmişlerdir:
İsa o bölgeden ayrılıp Galile gölünün kıyısından
geçerek dağa çıkıp oturdu. Yanına büyük bir kalabalık geldi.
Beraberlerinde kötürüm, kör, çolak, dilsiz ve daha birçok hasta vardı.
Hastaları O’nun ayaklarının dibine bıraktılar. O da onları iyileştirdi.
Halk, dilsizlerin konuştuğunu, çolakların sağlam oluverdiğini, körlerin
gördüğünü, kötürümlerin yürüdüğünü görünce şaştı ve İsrail’in Tanrı’sını
yüceltti. (Matta, 15: 29-31)
Artan engellere rağmen, özellikle de, baskı ve zulüm
altında yaşayan halkın arasında, Hz. İsa’ya inananların sayısı artmaya
başlamıştır. Bu dönemde Hz. İsa ve havarileri bütün çevre kasabaları ve
şehirleri dolaşmışlardır. Bu arada rahipler ve yazıcılar, yıllardır
sürdürdükleri geleneklerinin batıl yönlerini kendilerine anlatan,
kurdukları düzendeki sapmaları hatırlatan, kendilerini sadece Allah’a
iman edip, Allah için yaşamaya çağıran Hz. İsa’ya karşı tuzaklar
hazırlamaya başlamışlardır. (Luka, 22: 1-2; Yuhanna, 11: 48).
Kuran’da Hz. İsa’nın Allah Katına alındığı ve bir
benzerinin, o zannedilerek öldürüldüğü haber verilmiştir. Hz. İsa, bütün
peygamberlerin yaptığı gibi, kavmini, Allah’a iman etmeye, gönülden
teslim olup Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yaşamaya, günahlardan ve
kötülüklerden sakınmaya, salih amellerde bulunmaya davet etmiştir.
Onlara dünya hayatının geçiciliğini ve ölümün yakınlığını hatırlatmış,
ahiret gününde her insanın tüm yaptıklarıyla hesaba çekileceğini
bildirmiştir. İnsanları yalnızca Allah’a ibadet etmeye ve sadece
Allah’tan korkup sakınmaya çağırmıştır. İncil’de de bu konularla ilgili
çok sayıda öğüde ve mesel adı verilen eğitici hikayelere rastlamak
mümkündür. Hz. İsa, İncil’de yer alan ifadeyle, “imanı kıt olanlar”a
karşı öğütler vermekte, insanlara “Allah’ın Egemenliği”nin yakın
olduğunu müjdelemekte ve onları Allah’tan bağışlanma dilemeye davet
etmektedir. Bu hakimiyet, Yahudilerin Mesih’in gelişiyle birlikte
kurulacağını umdukları ve İsrailoğullarının imanına ve kurtuluşuna
vesile olmasını bekledikleri hakimiyettir.
Hz. İsa, Hz. Musa Şeriatı’na; yani gerçek Tevrat’ın
hükümlerine bağlı kalmış ve Yahudileri de, bu hükümlerden uzaklaştıkları
ya da bu hükümleri samimiyetsiz bir biçimde, gösteriş amacıyla
uyguladıkları için uyarmıştır. Yeni Ahit’e göre, kendisine karşı çıkan
Yahudilere “Musa’ya iman etmiş olsaydınız, bana da iman ederdiniz, çünkü
o benim hakkımda yazmıştır” (Yuhanna, 5: 46) demiştir. Hz. İsa
insanları Tevrat’a dönmeye davet etmiştir. Matta İncili’nde Hz. İsa’nın
“Kutsal Yasa”ya yani Hz. Musa’nın Şeriatı’na uyulması için verdiği bir
emir şöyle aktarılır:
… Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim… (Matta, 5: 17)
Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini
kim çiğner ve başkalarına öyle yapmayı öğretirse, Göklerin
Egemenliği’nde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir
ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliği’nde büyük sayılacak.
(Matta, 5: 19)
Kuran’da da Hz. İsa için şu şekilde haber verilmektedir:
Benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve size haram
kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz’den bir ayetle
geldim. Artık Allah’tan korkup bana itaat edin. (Al-i İmran Suresi, 50)
Hz. İsa’nın Mücadelesi
Hz. İsa’nın Mücadelesi
Hz. İsa’nın geldiği dönemde, Yahudi toplumunun
içinde dini farklı şekillerde yorumlayan birçok mezhep bulunmaktaydı.
Allah’ın Hz. Musa’ya vahyettiği hak dinden uzaklaşılmış, batıl
gelenekler ve çarpık inançlar türetilmişti. Bunlara ek olarak, putperest
Helen kültürü de insanlar arasında yaygınlaştırılmakta ve
özendirilmekteydi. Bu kültürün etkisi altındaki bazı Yahudi mezhepleri
ise sahip oldukları tevhid inancının yerine, bu sapkın anlayışın
sembollerini, heykellerini koymaya başlamışlardı.
Karmaşa içindeki topluma hidayet önderi olarak
gönderilen Hz. İsa aralarında bulunduğu süre boyunca çok çeşitli
topluluklarla mücadele etmiştir. Kuran ayetlerinden Hz. İsa’nın dinleri
konusunda ihtilafa düşenlere yol gösterdiği anlaşılmaktadır. İncil’de
yer alan bazı tariflerden de, Hz. İsa’nın öncelikle sahte din
adamlarını, Allah’a eş koşan müşrik grupları, dindar gözükerek halkı
kandıranları yaptıklarından vazgeçmeye, samimiyetle Allah’a iman etmeye
davet ettiği anlaşılmaktadır. İncil’de sık sık adı geçen iki grup
Ferisiler ve Saddukiler bu açıdan önemlidir. Çeşitli konularda derin
anlaşmazlıklar içinde bulunan bu iki grubun bir kısım mensuplarının
ortak özellikleri ise, Allah’ın Hz. İsa aracılığıyla insanlara
gönderdiği vahiyden şiddetle rahatsız olmalarıdır. Çünkü, Hz. İsa’nın
tebliğ ettiği hak dine göre hem maddeci bir dünya görüşüne sahip olan
Saddukiler, hem de samimiyetini kaybederek, şekle ve hurafeye yönelen
Ferisiler yanlış yoldaydı. Bu gruplar, içinde bulundukları durumu
anladıklarında hemen Hz. İsa’ya karşı cephe almışlardır. Allah Kuran’da
şu şekilde bildirmektedir:
İsa açık belgelerle gelince, dedi ki “Ben size bir
hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size
açıklamak için de. Öyleyse Allah’tan sakının ve bana itaat edin. (Zuhruf
Suresi, 63)
|
DUCCIO di Buoninsegna’nın, Hz. İsa’nın havarilerine tebliğini anlatan bir resmi |
Hem Ferisiler hem de Saddukiler kurulu düzenden
menfaat sağlıyorlardı. Bu sebeple de Hz. İsa’ya itaat etmiyorlardı.
Yahudi toplumu üzerinde büyük bir otoriteye sahiptiler. Din adamı olarak
herkesten büyük bir saygı görüyorlardı. Oluşturdukları sahte din,
onlara statü ve hatta para kazandıran bir kurum haline gelmişti. Ülkeyi
yönetmekte olan Roma Valisi ile de sıkı bir işbirliğine girmişlerdi.
Özellikle de Saddukiler Roma ile İsrail halkı arasındaki gerilimi
azaltmakta, buna karşılık Roma’nın kendilerine sağladığı ayrıcalıklardan
yararlanmaktaydılar. Bu şartlar gözönünde bulundurulduğunda, Hz.
İsa’nın tebliğinin neden bu din adamlarını rahatsız ettiğini anlamak çok
kolaydır. Çünkü Hz. İsa, tüm peygamberler gibi, bozuk olan, her türlü
ahlaksızlığı meşru gören “kurulu düzen”i hedef almıştı. İnsanlardan
yaptıkları tüm adaletsizlikleri, haksızlıkları, ahlaksızlıkları ve
putperest dinlerini terk etmelerini sadece Allah için yaşamalarını
istiyordu. Hz. İsa insanlara Allah korkusunu, Allah’ı sevmeyi, Allah’a
teslim olmayı öğütlüyordu. Batıl kurallardan, bağnaz uygulamalardan
uzaklaşmalarını, sadece Allah’a ibadet edip yaptıkları her işte Allah’a
yönelmelerini söylüyordu. Gösterdiği mucizeler onun, Allah’ın alemler
üzerine seçip beğendiği, ilim ve kuvvet olarak desteklediği, çok
kıymetli bir peygamber olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Onun iman
derinliği, yüksek ahlakı, üstün kavrayışı ve hikmetli açıklamaları
insanlarda büyük bir hayranlık uyandırıyordu.
Yeni Ahit’e göre, Hz. İsa, tebliğ yaparken bir yandan
da şiddetli zulüm gören halka kurtuluşun yaklaştığını, yakında Allah’ın
Egemenliği’nin kurulacağını söyleyerek onların içindeki inancı
canlandırmıştır. Bu arada Hz. İsa’nın Hz. Davud’un soyundan geldiği
haberi de halkta yaygınlaşmış ve onun beklenen Mesih olduğu inancı dalga
dalga yayılmıştır. (Matta, 9: 28-35) İşte tüm bunlar kurulu düzenden
menfaat sağlayan bağnaz din adamlarını ve Roma’nın getirdiği putperest
kültürü kabul edenleri rahatsız etmiştir.
Yeni Ahit’e göre, bu çevreler, Hz. İsa’nın tebliğini
etkisiz kılmak için her fırsatı değerlendirmiş, ama her seferinde
yenilgiye uğramışlardır. Hz. İsa’nın, onların iddialarını tamamen
çürüten cevaplar vermesi ve hikmetli açıklamalarda bulunması din
adamlarını oldukça rahatsız etmiştir. Zaten onları tuzak kurmaya iten
nedenlerden biri de, Hz. İsa’nın kendileri hakkında anlattıkları
olmuştur. Hz. İsa, Luka İncili’ne göre, halkın önünde onların
sahtekarlıklarını şu şekilde açıklamıştır:
Uzun kaftanlar içinde dolaşmaktan hoşlanan,
meydanlarda selamlanmaya, havralarda en seçkin yerlere, şölenlerde baş
köşelere kurulmaya bayılan din bilginlerinden sakının. Dul kadınların
malını mülkünü sömüren, gösteriş için uzun uzun dua eden bu kişilerin
cezası daha da ağır olacaktır. (Luka, 20: 46-47)
Bazı Yahudi rahipleri Tevrat hükümlerini
değiştirmişler, kendi menfaatlerine uygun yeni hükümler eklemişlerdi.
Hz. İsa Yahudi kavmine verdiği öğütlerle bu sahte hükümleri ortadan
kaldırıyordu. Hz. İsa’nın temizlemeye çalıştığı şey, Hz. Musa’nın
getirdiği yasaların üstünü örtmüş olan batıl gelenekler, hurafeler,
insanların oluşturdukları yasaklardı. Markos İncili’ne göre, Ferisilerle
konuşurken onları özellikle bu açıdan uyarmıştır:
İsa onlara (Ferisilere ve din adamlarına) şöyle cevap
verdi:… Siz Tanrı buyruğunu bir yana bırakmış, insan geleneğine
uyuyorsunuz… Böylece kuşaktan kuşağa aktardığınız geleneklerle Tanrı’nın
sözünü geçersiz kılıyorsunuz. Buna benzer daha birçok şey
yapıyorsunuz.” (Markos, 7: 6-13)
Ferisiler, kazançlarının onda birini Allah’a
adamaları gerektiğine inanır ve bu kurala da uyarlardı. Ancak bunu bir
ibadetten çok bir gelenek şekline getirmişlerdi. Hz. İsa, Luka İncili’ne
göre, onları şöyle uyarmıştır:
“Ama vay halinize, ey Ferisiler! Siz nanenin, sedef
otunun ve her tür sebzenin ondalığını verirsiniz de, adaleti ve Tanrı
sevgisini ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden esas bunları
yerine getirmeniz gerekirdi. Vay halinize, ey Ferisiler! Havralarda en
seçkin yerlere kurulmaya, meydanlarda selamlanmaya bayılırsınız. Vay
halinize! İnsanların, farkında olmadan üzerlerinde gezindiği belirsiz
mezarlara benziyorsunuz.” (Luka, 11: 42-44)
… “Sizin de vay halinize, ey Yasa uzmanları!” dedi.
“İnsanlara taşınması güç yükler yüklersiniz, kendiniz ise bu yükleri
kaldırmak için bir tek parmağınızı kıpırdatmazsınız. (Luka, 11: 46)
Vay halinize!.. Vay halinize, ey Yasa uzmanları!
Bilgi kapısının anahtarını alıp götürdünüz. Kendiniz bu kapıdan
girmediniz, girmek isteyenlere de engel oldunuz.” (Luka, 11: 52)
Bu tür uyarılar ve yaptıkları ahlaksızlıkların birer
birer ortaya çıkarılması din adamlarının Hz. İsa’ya olan düşmanlıklarını
daha da artırmıştır. Nitekim Luka’ya göre, Hz. İsa’nın üstteki
sözlerinden sonra sözde din bilginleriyle Ferisiler onu tuzağa düşürmek
için fırsat kollamaya başlamışlardır. (Luka, 11: 53-54)
Hz. İsa, Kuran’da belirtildiği gibi İsrailoğullarını
Allah’a gönülden iman etmeye ve Hz. Musa’nın getirdiği şeriata geri
dönmeye davet etmiştir. Hz. İsa’nın Yahudiler hakkında Tevrat’ın İşaya
kitabından alıntı yapılarak söylediği aşağıdaki sözler de, Allah’ın
Kuran’da inkar edenler için bildirdiği “… Kalpleri vardır bununla
kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır
bununla işitmezler…” (Araf Suresi, 179) ayeti ile büyük bir benzerlik
gösterir:
“Çok dinleyeceksiniz ama birşey anlamayacaksınız. Çok
göreceksiniz ama bir şey kavramayacaksınız. Çünkü bu halkın yüreği yağ
bağladı, kulakları duymaz oldu. Gözlerini yumdular. Gözleriyle
görmesinler, Kulaklarıyla duymasınlar, Yürekleriyle anlamasınlar diye.
Dönmesinler de ben kendilerini iyileştirmeyeyim diye.” (Matta, 13:
14-15)
Peygamberler, Allah’ın kendilerine verdiği
sorumluluğu en güzel şekilde yerine getirmiş, insanları hidayet yoluna
davet etmek için ellerindeki imkanları ve tüm güçlerini sonuna kadar
kullanmışlardır. Hz. İsa da kendisine kurulan tüm tuzaklar, atılan
iftiralar ve düzenlenen saldırılar karşısında çok üstün bir sabır
göstermiş, Allah’a tevekkül edip tebliğine devam etmiştir. O, yanında az
sayıda yardımcısı olmasına rağmen hep galip gelen taraf olmuştur. Bu
tebliğ sırasında dini aslına döndürmek, hurafelerden ve batıl
uygulamalardan temizlemek için pek çok yönteme başvurmuştur. Rabbimiz’in
kendisine bahşettiği üstün kavrayış ve hikmet sayesinde
İsrailoğullarına karşı son derece etkileyici konuşmalar yapmış, hikmetli
örnekler vermiştir.
Sonuç olarak Hz. İsa insanları sadece Allah’a imana
davet etmiş, din ahlakının hakim olacağını müjdelemiş, batıl inançlarla,
hurafelerle ve putperestlerle mücadele etmiş, dünyanın bir imtihan yeri
olduğunu örneklerle açıklamış, kavmin bozuk ahlak anlayışını düzeltmek
için büyük bir gayret göstermiş, üstün ahlakıyla da çevresindeki
insanlara en güzel örnek olmuştur. Ancak tüm bu faaliyetler,
düşmanlarının daha katı davranmalarına, onu öldürmek için büyük bir
tuzak kurmalarına yol açmıştır.
Hz. İsa’nın Mucizeleri ve Tebliği
Hz. İsa’nın Mucizeleri ve Tebliği
Doğumundan Allah’ın Katına alınışına kadar
bütün hayatı mucizelerle dolu olan Hz. İsa’nın yaşadığı ve Allah’ın
izniyle gerçekleştirdiği mucizeler, Kuran’da şu şekilde haber
verilmektedir:
Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve
annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile destekledim,
beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı,
hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim…” (Maide Suresi, 110)
İsrailoğullarına elçi kılacak. (O İsrailoğullarına
şöyle diyecek:) “Gerçek şu ben size Rabbiniz’den bir ayetle geldim. Ben
size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur içine üfürürüm o da
hemencecik Allah’ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah’ın izniyle doğuştan
kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim.
Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz eğer
inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır.” (Al-i İmran
Suresi, 49)
Hz. İsa’nın ayetlerde bildirilen mucizeleri; babasız
olarak doğması, beşikte iken konuşması, Allah’ın kutsal kitaplarını,
Tevrat’ı, İncil’i ve Kuran’ı bilmesi, çamurdan kuş biçiminde bir şey
yapıp, nefesiyle canlandırıp uçurması, doğuştan kör olanı, alaca
hastalığını iyileştirmesi, ölüyü diriltmesi, insanların yediklerini ve
saklayıp biriktirdiklerini haber vermesi, kendisinden sonra gelecek
kutlu insanı, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’i “Ahmet” ismiyle haber
vermesi sayılabilir.
Hz. İsa’nın gösterdiği tüm bu mucizelere ve Allah’ın
vahyiyle yaptığı tebliğe rağmen kavmin büyük bir bölümü inkarlarını
sürdürmüştür. Kuran’da örnekleri verilmiş diğer kavimler gibi, o dönemin
inkarcıları da Hz. İsa’nın yaptıklarının büyüden başka bir şey
olmadığını söyleyerek, onu büyücülükle itham etmişlerdir:
Hani Meryem oğlu İsa da: “Ey İsrailoğulları,
gerçekten ben, sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden
önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi “Ahmed” olan bir
elçinin de müjdeleyicisiyim” demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle
gelince: “Bu, açıkça bir büyüdür” dediler. (Saff Suresi, 6)
Yine Kuran’da bildirildiği gibi Hz. İsa Yahudiliği
ortadan kaldırmak için değil, bu şeriatın aslında doğru olduğunu
vurgulamak ve içine eklenmiş olan hurafeleri temizleyerek, dini aslına
döndürmek için gönderilmiştir. Ayrıca Allah onu, çeşitli Yahudi
tarikatları arasındaki tartışmaları açıklığa kavuşturmakla da
görevlendirilmiştir. Kuran’da şöyle bildirilmektedir:
(Hz. İsa:)”Benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve size
haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz’den bir
ayetle geldim. Artık Allah’tan korkup bana itaat edin.” (Al-i İmran
Suresi, 50)
İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: “Ben size bir
hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size
açıklamak için de. Öyleyse Allah’tan sakının ve bana itaat edin.”
(Zuhruf Suresi, 63)
Hz. İsa Tevrat’taki imani konuları doğrulamış, fakat
Allah’ın insanlara bir yol gösterici ve öğüt olarak gönderdiği yeni
kitabını; İncil’i getirmiştir:
Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki
Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde
hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan ve muttakiler için
yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik. İncil sahipleri Allah’ın onda
indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse,
işte onlar, fasık olanlardır. (Maide Suresi, 46-47)
Hz. İsa’nın çağrısına cevap verenlerin sayısı
başlangıçta çok az olmuştur. Çünkü bu çağrı, hem geçimlerini yıllardır
hakim kıldıkları hurafe ve gelenekten sağlayan rahip sınıfının, hem de
Allah’ın hakimiyetini kabul etmeyen yönetici sınıfın ayrıcalıklarını
ortadan kaldırıyordu. Onların uyguladıkları baskı ve tehdit, halkın
korkmasına ve Hz. İsa’dan uzaklaşmalarına yol açıyordu. Hz. İsa’nın
yaptığı tebliğ yaygınlaşmaya, onu takip edenlerin sayısı artmaya
başladığında, bu grupların hazırladıkları sinsi tuzaklar ve Hz. İsa’yı
engellemek için yaptıkları planlar da artmıştır. Bu gibi tuzaklarla
tarih boyunca tüm peygamberler karşılaşmışlardır. Kuran’da müşriklerin
elçilere karşı gösterdikleri bu insanlık dışı tutum şöyle
belirtilmiştir:
… Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin
hoşlanmayacağı bir şeyle gelse büyüklük taslayarak bir kısmınız onu
yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi? (Bakara
Suresi, 87)
Toplum içinde Hz. İsa’yı dinleyip inananlar ile inkar
edenler ayrılmaya başlamış, iki grup arasındaki fark belirgin bir
şekilde ortaya çıkmıştır. Bir tarafta gerçek dini anlatan ve insanları
tek bir Allah’a iman etmeye çağıran Allah’ın elçisi, diğer yanda ise
hangi mucizeyi, hangi delili görürse görsün, inanmamaya karar vermiş bir
grup vardır. Hz. İsa’nın karşısındaki düşmanlar kendilerini açıkça
belli etmişlerdir. Onu dinleyen, yanında olan kişilerden de sonradan onu
inkar edenler çıkmış olması muhtemeldir. Nitekim Allah “Sonra,
içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü…” (Zuhruf Suresi, 65)
ayetiyle bu durumu bizlere haber vermektedir. Bu nedenle de Hz. İsa
kavmin içinde iman eden, gerçekten güvenebileceği kişileri
belirlemiştir. Bu durum Kuran’da şu şekilde belirtilmiştir:
Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: “Allah
için bana yardım edecekler kimdir?” Havariler: “Allah’ın yardımcıları
biziz; biz Allah’a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit
ol” dediler. (Al-i İmran Suresi, 52)
|
DUCCIO di Buoninsegna’nın, Hz. İsa’yı havarileriyle yemek yerken tasvir ettiği bir tablosu |
Kuran’da Hz. İsa’yı öldürmek amacıyla inkar edenlerin
bir tuzak kurdukları haber verilir. Rivayetlere göre Hz. İsa’nın
yanındakilerden birisinin ihanet etmesini sağlayan bir kısım bağnaz din
adamları, Allah’ın elçisini tutuklayıp Romalılara teslim etmek
istemişlerdir. Yine rivayetlere göre ölüm cezasını uygulama hakkı
olmayan rahipler, Roma yönetimini kışkırtmak için bir tuzak hazırlamış
ve Hz. İsa’yı Romalı yöneticilere karşı olan bir kişi olarak
tanıtmışlardır. Çünkü Romalıların bu konuda çok hassas ve acımasız
olduklarını bilmektedirler. Bu tuzağın sonu ise Kuran’da şöyle
bildirilmiştir.
Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da
(buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en
hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 54)
Ayetlerde de bildirildiği gibi, Hz. İsa’yı öldürmek
için harekete geçilmiş, tuzak kurulmuştur. Ancak onlar Hz. İsa’yı
öldürmeyi başaramamışlar, onun bir benzerini, Hz. İsa zannederek
öldürmüşlerdir. Allah, Hz. İsa’yı Kendi Katına yükselterek, hazırlanan
tuzağı boşa çıkarmıştır:
Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı
gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza
verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun)
benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin
bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin
hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Hayır; Allah onu
Kendi’ne yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Nisa Suresi, 157-158)
Romalıların Hz. İsa’yı çarmıha gererek öldürdükleri
iddiası dünya genelinde oldukça yaygındır. Bu iddiaya göre, Hz. İsa’yı
tutuklayan Romalılar ve Yahudi din adamları onu çarmıha gererek
öldürmüşlerdir. Nitekim, Hıristiyan aleminin çok büyük bir bölümü de
olayı bu şekilde kabul etmekte, fakat Hz. İsa’nın öldükten sonra
dirilerek göğe yükseldiğine inanmaktadır. Ancak Kuran ayetlerini
incelediğimizde olayın aslının böyle olmadığını görürüz:
Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı
gerçekten öldürdük” (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir
ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma
salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun
hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların
bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin
olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)
Aynı ayetin devamında Hz. İsa’nın ölümü için şu şekilde bildirilmektedir:
Hayır; Allah onu Kendi’ne yükseltti (refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)
Ayette bildirilen gerçek açıktır. Yahudilerin
kışkırtmalarıyla Hz. İsa’yı öldürmeye kalkışan Romalılar, bunda başarılı
olamamışlardır. Ayette geçen “…Ama onlara (onun) benzeri gösterildi…”
ifadesi bu durumu açıkça haber vermektedir.
Allah insanlara Hz. İsa’nın bir benzerini göstermiş
ve onu Kendi Katına yükseltmiştir. Ayrıca Rabbimiz, bu iddiada
bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığını da bildirmektedir.
HZ. İSA’NIN ÜSTÜN AHLAK ÖZELLİKLERİ
HZ. İSA’NIN ÜSTÜN AHLAK ÖZELLİKLERİ
Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde Hz.
İsa ile ilgili birçok önemli haber verilmiştir. Hadislerde bu mübarek
insanın şemaili hakkında da bazı bilgiler bulunmaktadır. Buna göre, Hz.
İsa orta boylu, kırmızıya çalar beyaz tenli, düz saçlı, olağanüstü
güzelliğe sahip bir kimsedir. Saçını uzatmakta, omuzları arasına
salmaktadır. Sırtına yün elbise, ayağına ağaç kabuğundan yapılmış bir
sandal giymektedir. Hz. İsa dünyadan yüz çevirir, ahireti özler, Allah’a
ibadetle vakit geçirirdi.1 Her görenin hayran kalacağı güzellikteki bu mübarek insan bazı hadislerde şu şekilde tarif edilmektedir:
“Ben bu gece kendimi rüyamda Kabe’de buldum. Ansızın
esmer bir kişi gördüm. Sanki o, esmer insanlardan görülenlerden en
güzeli, başının saçı iki omuzu arasında sarkıyordu. Taranmış ve
arınmıştı da başı su damlatıyordu. İki elini iki kişinin iki omzuna
koyarak Beyt-i tavaf ediyordu. ‘Bu kimdir?’ diye sordum. Onlar: -Bu
Meryem’in oğlu Mesih’tir, dediler.”
“… O halde, onu görünce tanıyacaksınız. O, orta boylu, beyaz ve pembe tenli bir kişi olup, sarı bir kıyafet içinde olacaktır…”2
Allah’ın seçip göndermiş olduğu her peygamber gibi,
Hz. İsa’da da tüm üstün ahlak özellikleri en güzel şekilde tecelli
etmektedir. Onu diğer insanlardan ayıran en belirgin özelliklerinden
biri, insanların görür görmez etkilenecekleri yüksek ahlakı ve
şahsiyetidir. Hz.İsa, Allah’a olan güveni, tevekkülü ve imanı ile son
derece kararlı, cesaretli, toplumun etkisi altında kalmayan, aksine
herkesi etkileyen, güçlü bir insandır. Nitekim tüm peygamberlerin sahip
oldukları bu üstünlük ayetlerde şu şekilde bildirilmiştir:
Bu, İbrahim’e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir.
Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz… Ve ona İshak’ı ve Yakub’u
armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh’u ve onun
soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u
hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.
Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı da (hidayete eriştirdik.)
Onların hepsi salihlerdendir. İsmail’i, Elyasa’yı, Yunus’u ve Lut’u da
(hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık.
Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık);
onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik. Bu, Allah’ın
hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir… (Enam
Suresi, 83-88)
Diğer peygamberler gibi Hz. İsa da, adaletten
ayrılmayan, tevazulu, şefkatli, samimi, dürüst, fedakar bir insan
olarak, Allah’ın seçkin kıldığı peygamberlerdendir. Bir ayette Allah Hz.
İsa için şöyle buyurmaktadır:
İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün
kıldık. Onlardan, Allah’ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle
yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa’ya apaçık belgeler verdik ve O’nu
Ruhu’l-Kudüs’le destekledik… (Bakara Suresi, 253)
Hz. İsa’nın hayatına bakıldığında bu üstün ahlak
özelliklerini görmek mümkündür. Hz. İsa en başta gerçek dini insanlara
anlatan bir hidayet önderidir. O hem Allah’ın tüm emir ve tavsiyelerine
en fazla riayet eden, hem de en doğrusunu anlatarak halkı hurafelerden
arındıran bir yol göstericidir. Kuran’da Hz. İsa’nın, Allah’ın
bildirdiği ibadetleri ve diğer ahlaki özellikleri hassasiyetle
uyguladığı şu şekilde belirtilmektedir:
(İsa) Dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum.
(Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam
(olayım) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve
zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme itaati de.”… (Meryem Suresi, 30-32)
Hz. İsa yeryüzünde bulunduğu süre boyunca, doğruyu
yanlıştan ayırma, hikmetli ve etkili söz söyleme gibi özellikleri en
güzel örneklerle ortaya koymuştur. Düşmanlarının onu küçük düşürmek için
art niyetle sordukları sorulara en hikmetli ve en akılcı cevaplar
vermiş, tek bir örnekle düşmanlarının bütün girişimlerini ortadan
kaldırmıştır. O, kavminin tavrı karşısında her zaman tevekküllü olmuş,
Allah’a olan güçlü imanı ve ihlası ona güç vermiş, Allah’ın varlığını en
etkili yollarla anlatmıştır.
Hz. İsa diğer peygamberler gibi tebliğinde açık,
yalın ve halkın anlayacağı bir dil kullanmıştır. Verdiği hikmetli
örnekler insanların vicdanlarını hemen harekete geçirmiş, onları derin
düşünmeye, Allah’ın razı olacağı gibi davranmaya teşvik etmiştir. Hz.
İsa’nın tebliğinden, onun Allah’a olan sevgisi, coşkulu imanı ve
Allah’ın emirlerini uygulamadaki titizliği açık bir şekilde
anlaşılmaktadır. İzlediği tebliğ yöntemi, onun Allah’ın seçip beğendiği
ve insanlara üstün kıldığı, kutlu bir insan olduğunu bizlere en güzel
şekilde göstermektedir.
————————————————————————-
1. M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, s. 334, 335
2. Mevdudi, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber, 1. cilt, s. 377383
2. Mevdudi, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber, 1. cilt, s. 377383
ALLAH’IN VAADİ: Hz. İsa (as) Yeryüzüne Tekrar Dönecektir
ALLAH’IN VAADİ: Hz. İsa (as) Yeryüzüne Tekrar Dönecektir
Alemler üzerine seçilip, örnek kılınan elçilerin
hayatları, yaşadıkları olaylar, karşılaştıkları zorluklar, giriştikleri
büyük mücadeleler tüm insanlar için önemli mesajlar ve dersler içerir.
Kuran’da Allah’ın, hayatıyla, mücadelesiyle, ahlakıyla insanlara örnek
gösterdiği peygamberlerden biri de Hz. İsa (as)’dır.
|
Hz. İsa (as)’ın doğumu, hayatı ve Allah Katına
alınması, Rabbimiz’in takdiriyle, hep mucizevi şekillerde gerçekleşmiş,
bu mübarek peygamberin mucizevi hayatı Kuran’da ayrıntılı olarak haber
verilmiştir. Allah Kuran’da birçok peygamberin kıssalarını bizlere
bildirmektedir. Ancak Hz. İsa (as) çeşitli yönleriyle diğer
peygamberlerden farklı bir konuma sahiptir. Allah’ın üstün ilimlerle
desteklediği bu değerli kulu, Allah’ın lütfuyla, daha beşikteyken
konuşmuş, ve yine Allah’ın lütfuyla, dünyada kaldığı süre içerisinde
çevresindeki insanlara büyük mucizeler göstermiştir. Onun bu özel
durumunun diğer bir delili de, Allah Katına alınışı ve tekrar dünyaya
gönderileceğinin Kuran’da bildirilmiş olmasıdır.
Kuran’da inkar edenlerin Hz. İsa (as)’ı öldürmek
amacıyla bir tuzak kurdukları haber verilir. Rivayetlere göre Hz. İsa
(as)’ın yanındakilerden birisinin ihanet etmesi vesilesiyle, Allah’ın
elçisini tutuklayıp Romalılara teslim etmek istemişlerdir. Bu tuzağın
sonu ise Kuran’da şöyle bildirilmiştir.
Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir
düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran
Suresi, 54)
Ayette de bildirildiği gibi, Hz. İsa (as)’ı öldürmek
için harekete geçilmiş, tuzak kurulmuştur. Ancak onlar Hz. İsa (as)’ı
öldürmeyi başaramamışlar, onun bir benzerini, Hz. İsa (as) zannederek
öldürmüşlerdir. Allah, Hz. İsa (as)’ı diri olarak Kendi Katına
yükselterek, hazırlanan tuzağı boşa çıkarmıştır:
Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten
öldürdük” demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu
öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi.
Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe
içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir
bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Hayır; Allah onu
Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Nisa Suresi, 157-158)
Romalıların Hz. İsa (as)’ı çarmıha gererek
öldürdükleri yanılgısı Hıristiyanlar arasında yaygındır. Bu yanlış
bilgiye göre, Hz. İsa (as)’ı tutuklayan Romalılar onu çarmıha gererek
öldürmüşlerdir. Tarihte bazı Hıristiyan mezhepleri (örneğin Docetism)
bunu reddetmişse de, günümüzde Hıristiyan aleminin neredeyse tamamı
olayı bu şekilde kabul etmekte, fakat Hz. İsa (as)’ın öldükten sonra
dirilerek göğe yükseldiğine inanmaktadır. Ancak Kuran ayetlerinde, Hz.
İsa (as)’ın ölmediği ve öldürülmediği, insanlara onun bir benzerinin
gösterildiği, Hz. İsa (as)’ın diri olarak Allah Katına yükseltildiği
bildirilmektedir:
|
Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı
gerçekten öldürdük” (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir
ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma
salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun
hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların
bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin
olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)
Aynı ayetin devamında Hz. İsa (as)’ın ölmediği şu şekilde bildirilmektedir:Hayır; Allah onu Kendine yükseltti (refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)
Ayette bildirilen gerçek açıktır. Hz. İsa (as)’ı kendilerince öldürmeye kalkışan Romalılar, bunda başarılı olamamışlardır. Ayette geçen “…Ama onlara (onun) benzeri gösterildi…” ifadesi bu durumu açıkça haber vermektedir.
Allah insanlara Hz. İsa (as)’ın bir benzerini göstermiş ve Hz. İsa (as)’ı inkarcıların kurduğu tuzaktan koruyarak Kendi Katına yükseltmiştir. Ayrıca Rabbimiz, bu iddiada bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığını da bildirmiştir.
Kuran’da Hz. İsa (as)’ın Allah Katına Yükselişi
Peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı kıssalarda
geçen kelimelerle, Hz. İsa (as)’ın Allah Katına alınışının anlatıldığı
ayetlerin incelenmesi, Hz. İsa (as)’ın durumuyla ilgili önemli bir
gerçeği ortaya çıkarmaktadır: Hz. İsa (as) diğer peygamberler gibi vefat
etmemiş ya da inkar edenler tarafından öldürülmemiş, Rabbimiz onu Kendi
Katına yükseltmiştir. Bu bölümde Hz. İsa (as)’ın ve diğer
peygamberlerin ölümlerini ifade eden kelimelerin Arapça karşılıklarını
ve Kuran ayetlerinde ne şekilde kullanıldıklarını inceleyeceğiz.
Kuran’da peygamberlerin ölmesi veya öldürülmesiyle
ilgili olarak kullanılan kelimeler ileride daha detaylı göreceğimiz gibi
“katele (öldürmek), mate (ölmek), haleke (helak olmak), salebe (asmak)”
ya da birkaç özel kelimedir. Oysa Hz. İsa için, Kuran’da çok açık bir
şekilde, “Onu öldürmediler (ma katelehu) ve asmadılar (ma salebuhu)”
ifadesi kullanılarak hiçbir öldürme şekliyle öldürülmediği
bildirilmiştir. Allah ayetlerde insanlara Hz. İsa (as)’ın bir benzerinin
gösterildiğini ve onun Kendi Katına yükseltildiğini bildirmektedir. Bu
gerçek Al-i İmran Suresi’nde şu şekilde haber verilir:
Hani Allah, İsa’ya demişti ki: “Ey İsa doğrusu seni
Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni Kendime yükselteceğim
(rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları
kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim…” (Al-i İmran
Suresi, 55)
Kuran’da ölüm anlamı içeren kelimelerin ve Al-i İmran Suresi’nde geçen “vefat ettirme” kelimesinin kullanım şekilleri şöyledir:
Teveffa: Vefat Ettirme
Ayette geçen “vefat” kelimesinin karşılığı Türkçe’de
kullanılan ölme anlamından farklı anlamlara gelmektedir. Ayetlerin
Arapça karşılıklarının incelenmesi, Hz. İsa (as)’ın bildiğimiz manada
ölmediğini açıkça ortaya koyar. Maide Suresi’nin 117. ayetinde ölüm
olayı şu şekilde aktarılır:
“Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi
söylemedim. (O da şuydu:) ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan
Allah’a kulluk edin.’ Onların içinde kaldığım sürece, ben onların
üzerinde bir şahidim. Beni vefat ettirdiğinde (teveffeyteni),
üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen herşeyin üzerine şahid olansın.”
Bu ayetlerde geçen ve Türkçe meallerde öldürme ya da
vefat ettirme olarak çevrilen kelime Arapça’da “teveffa” kökünden
türemiştir ve bu kelime ölüm manasına değil, “canın alınması” manasına
gelmektedir. İnsanın canının alınmasının ise her zaman ölüm anlamına
gelmediğini Allah Kuran’da bizlere bildirmektedir. Örneğin “teveffa”
kelimesinin geçtiği bir ayette insanın ölümünden değil, uykudaki
halinden bahsedilmektedir:
Sizi geceleyin vefat ettiren (teveffakum) ve gündüzün
“güç yetirip etkilemekte olduklarınızı” bilen, sonra adı konulmuş ecel
doluncaya kadar onda sizi dirilten O’dur… (Enam Suresi, 60)
Bu ayette “vefat ettirme” olarak tercüme edilen
kelime ile, Al-i İmran Suresi’nin 55. ayetinde geçen kelime aynıdır,
yani her iki ayette de “teveffa” kelimesi geçmektedir. İnsanın, gece
içinde bulunduğu durum ölüm olmadığına göre yukarıdaki ayette geçen
“teveffakum” kelimesinin ölümü kastetmediği, doğru tercümenin “geceleyin
canlarınızı alan” şeklinde olması gerektiği açıktır. Aşağıdaki ayette
ise aynı kelime şu şekilde geçmektedir:
Allah, ölecekleri (mevt) zaman canlarını alır
(teveffa); ölmeyeni de uykusunda (canını alır) (lem temut). Böylece,
kendisi hakkında ölüm kararı (el mevte) verilmiş olanı tutar, öbürüsünü
ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir… (Zümer Suresi, 42)
Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah uyuyan insanın
canını almaktadır, ama hakkında ölüm kararı verilmemiş olanı eceli
gelinceye kadar tekrar salıvermektedir. Bu haliyle insan bildiğimiz
manada ölmüş olmaz. Yalnızca geçici bir süre için ruhu bedeninden
ayrılmış farklı bir boyuta girmiş olur. Allah uyanacağı zaman insanın
ruhunu bedenine iade eder.
Uykunun bir tür vefat olarak değerlendirildiğini,
ancak bununla biyolojik ölümün kast edilmediğini gösteren örneklerden
biri de Peygamber Efendimiz (sav)’in uykusundan kalktığı zaman “Bizi
öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun” dediğini bildiren hadis-i
şeriftir. (Buhari, Kitabu’d Deavat 6312; İbni Sinni, Fi Amelli’l Yevm
ve’l Leyle, no. 647, 856, 857, 885; Muhammed Halil Herras; Hz. İsa
Gelecek mi?, Isparta 2002, s. 9) Hiç şüphesiz, Hz. Muhammed (sav) bu
hikmetli sözüyle, uyunduğu zaman biyolojik manada ölüm gerçekleştiğine
değil, uyuyan insanın bizim anladığımızdan farklı bir anlamda “canının
alındığına” dikkat çekmiştir. Ünlü İslam alimi ve müfessir İbn Kesir de,
Al-i İmran Suresi’nin tefsirini yaparken, diğer pek çok delil ile
birlikte söz konusu hadis-i şerifi kullanmıştır. İbn Kesir’in
tefsirinde, “vefea” kelimesinin uykuya işaret ettiği, aynı kelimenin
diğer ayetlerde ne şekilde yer aldığı gösterilerek açıklanır. Bu
açıklamaların ardından, İbn Kesir, İbn Ebu Hatim’den rivayet edilen bir
hadisi de kullanarak kanaatini şöyle ifade eder:
İbn Ebu Hatim diyor ki; “Bize babam… Hasan’dan rivayet etti ki, o, ‘Seni vefat ettireceğim…” ayeti hakkında şu açıklamada bulunmuştur: Burası, ‘Seni uyku ölümü ile öldüreceğim, yani uyutacağım‘
anlamındadır ki, Allah Teala Hz. İsa (as)’ı uykuda iken göğe
kaldırmıştır… Cenab-ı Hak, Hz. İsa (as)’ı şüphe götürmeyen bir gerçek
olarak, uyku ile vefat ettirdikten sonra göğe çekmiş ve o dönemde
kendisine eziyet eden Yahudilerin eziyetlerinden kurtarmıştır.1
————————————————————–
1. Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, Prof. Dr. Süleyman Ateş, 2. cilt, s. 49-50Katele: Öldürmek
Kuran’da ölüm konusu anlatılırken genelde
kullanılan kelime Arapça’da “öldürmek” anlamına gelen “katele”
kelimesidir. Mümin Suresi’nde “katele” kelimesi şu şekilde
kullanılmaktadır:
Firavun dedi ki: “Bırakın beni, Musa’yı öldüreyim (aktul) de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın”… (Mümin Suresi, 26)
Ayette geçen “Musa’yı öldüreyim” ifadesinin Arapçası
“aktul Musa” şeklindedir. Bu kelime katele fiilinden türemiştir. Bir
diğer ayette ise aynı kelime şu şekilde kullanılmaktadır:
… Peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi (yaktulune)… (Bakara Suresi, 61)
Ayette geçen “öldürmelerindendi” kelimesinin Arapçası
“yaktulune” şeklindedir ve yine aynı şekilde katele kelimesinden
türemiştir. Ve tercümede de açıkça ifade edildiği gibi “öldürmek”
anlamına gelmektedir.
Aşağıda peygamberlerin ölümünü açıklayan bazı
ayetlerde “katele” fiilinin ne şekilde kullanıldığı belirtilmektedir.
Parantez içinde anlamları bildirilen tüm kelimelerin fiil kökleri
KATELE’dir:
… Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini (katlehum) yazacağız… (Al-i İmran Suresi, 181)
… De ki: “Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?” (taktulune) (Bakara Suresi, 91)Allah’ın ayetlerini inkar edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler (yaktulune) ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; (yaktulune)… (Al-i İmran Suresi, 21)
“Öldürün (uktulu) Yusuf’u veya onu bir yere atıp-bırakın…” (Yusuf Suresi, 9)
…”Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek (li yaktulu) konusunda aralarında görüşmektedirler…” (Kasas Suresi, 20)
Bunun üzerine kavminin (İbrahim’e) cevabı yalnızca: “Onu öldürün (uktuluhu) ya da yakın” demek oldu… (Ankebut Suresi, 24)
Haleke: Ölmek
Kuran’da öldürme fiili için kullanılan bir diğer
kelime ise “haleke” fiilidir. Haleke kelimesi ayetlerde “helak olmak,
ölmek” anlamlarında kullanılmaktadır. Örneğin Mümin Suresi’nin 34.
ayetinde şu şekilde geçmektedir:
… Sonunda o, vefat edince, (haleke) demiştiniz ki; “Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez… (Mümin Suresi, 34)
Ayette, Türkçeye “vefat edince” olarak çevrilen ifadenin Arapçası “iza heleke” şeklindedir ve bu kelimenin anlamı da ölmektir.
El Mevte: Ölüm
Kuran’da peygamberlerin ölümüyle ilgili olarak
kullanılan bir diğer kelime ise “el mevte” kelimesidir. Mate kelimesi
ayetlerde “ölmek” anlamında kullanılmaktadır. Bunlardan biri Sebe
Suresi’nde Hz. Süleyman ile ilgili olarak bildirilmektedir:
Böylece onun (Süleyman’ın) ölümüne (el mevte) karar
verdiğimiz zaman, ölümünü (mevtihi), onlara, asasını yemekte olan bir
ağaç kurdundan başkası haber vermedi… (Sebe Suresi, 14)
Aynı kökenden gelen bir diğer kullanım ise Hz. Yahya’ya yönelik olarak kullanılmaktadır:
Ona selam olsun; doğduğu gün, öleceği gün (yemutu) ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün de. (Meryem Suresi, 15)
Bu ayette “öleceği” şeklinde çevrilen kelimenin
Arapçası “yemutu” kelimesidir. Aynı kelime Hz. Yakub’un ölümü ile ilgili
ayetlerde de geçmektedir. Bakara Suresi’nde şu şekilde kullanılır:
Yoksa siz, Yakub’un ölüm anında (el mevte) orada şahidler miydiniz?.. (Bakara Suresi, 133)
Bu ayette geçen “el mevte” kelimesi de yine aynı kökten gelmekte ve ölüm anlamı taşımaktadır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ile ilgili bir ayette ise “katele” ve “mate” fiilleri aynı anda kullanılmaktadır:
Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice
elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse (mate) ya da öldürülürse,
(kutile) siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz?…
(Al-i İmran Suresi, 144)
Mate (ölmek) kökünden gelen mevt kelimesi, yine peygamber ölümlerinin anlatıldığı başka ayetlerde de geçmektedir:
… Dedi ki: “Keşke bundan önce ölseydim de (mittu), hafızalardan silinip unutuluverseydim.” (Meryem Suresi, 23)
Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü (el hulde) vermedik; şimdi sen
ölürsen (mitte) onlar ölümsüz mü kalacaklar? (Enbiya Suresi, 34)“Beni öldürecek (yumituni), sonra diriltecek olan da O’dur.” (Şuara Suresi, 81)
Halid: Ölümsüz
Ayetlerde yer alıp, doğrudan ölmek ya da öldürmek
fiilini değil, ancak ölümsüzlüğü ifade eden bir başka kelime ise “halid”
kelimesidir. Halid kelimesinin anlamı kalıcı olmak, bekası devam etmek
şeklindedir. Enbiya Suresi’nde “halid” kelimesi şu şekilde
kullanılmıştır:
Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz (halidiyne) değillerdi.
(Enbiya Suresi, 8)
(Enbiya Suresi, 8)
Salebe: Asmak
Kuran’da peygamberlerin ölümleri anlatılırken
kullanılan kelimelerden biri de salebe (asmak) fiilidir. Salebe fiili
“asmak, çarmıha germek ve idam etmek” gibi anlamlara gelmektedir. Bu
fiil bazı ayetlerde şu şekilde kullanılmaktadır:
… Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar (ma salebu) … (Nisa Suresi, 157)
… Biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak (yuslebi)… (Yusuf Suresi, 41)… Ancak öldürülmeleri asılmaları (yusallebu)… (Maide Suresi, 33)
Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim. (usallibennekum) (Araf Suresi, 124)
Ayetlerde de görüldüğü gibi Hz. İsa (as)’ın vefatıyla
diğer peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı ayetler birbirinden çok
farklı kelimelerle ifade edilmektedir. Allah Kuran ayetlerinde Hz. İsa
(as)’ın öldürülmediğini, asılmadığını, insanlara onun bir benzerinin
gösterildiğini, onu vefat ettirdiğini (yani uykudaki gibi canını
aldığını) ve Kendi Katına yükselttiğini bildirmiştir. Hz. İsa (as) için
“canını almak” anlamına gelen “vefea” fiili kullanılırken, diğer
peygamberler için normal ölümü ifade eden “katele” ya da “mevt” gibi
ifadeler kullanılmaktadır. Bu bilgiler ise bize, Hz. İsa (as)’ın Allah
Katında diri olduğunu ve yeryüzüne yeniden geleceğini bir kez daha
göstermektedir.
HZ. İSA (AS)’IN YERYÜZÜNE İKİNCİ KEZ GELİŞİNE KUR’AN DAN DELİLLER
HZ. İSA (AS)’IN YERYÜZÜNE İKİNCİ KEZ GELİŞİNE KUR’AN DAN DELİLLER
I. Delil
“… sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim…”
Hz. İsa’nın ikinci kez yeryüzüne geleceğine dair işaretler taşıyan ayetlerden ilki Al-i İmran Suresi’nin 55. ayetidir:
Hani Allah, İsa’ya demişti ki: “Ey İsa, doğrusu seni
Ben vefat ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim, seni inkar
edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara
sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır,
hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim. (Al-i
İmran Suresi, 55)
Allah kıyamete kadar inkar edenlere üstün gelen ve
Hz. İsa’ya gerçekten tabi olan bir grubun varlığından söz etmektedir.
Hz. İsa hayatta iken ona uyanların sayısı çok azdı. Ve onun Allah Katına
yükselişinin ardından da hızla dinde dejenerasyon başladı. Sonraki iki
yüzyıl boyunca da, Hz. İsa’ya iman edenler (İseviler) şiddetli baskılara
maruz kaldılar. Üstelik İsevilerin hiçbir siyasi gücü de
bulunmamaktaydı. Bu durumda geçmişte yaşayan Hıristiyanların, inkar
edenlere üstün geldiklerini ve bu ayetin onlara baktığını söyleyemeyiz.
Günümüzde ise Hıristiyanlığın özünden uzaklaştığını,
Hz. İsa’nın anlattığı hak dinden farklı bir dine dönüştüğünü görürüz.
Hıristiyanların çoğu arasında Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğu
şeklindeki (Allah’ı tenzih ederiz) sapkın inanç benimsenmiş ve teslis
inancı (üçleme; Baba, oğul, kutsal Ruh) asırlar önce kabul edilmiştir.
Bu durumda, dinin aslından iyice uzaklaşmış olan günümüz
Hıristiyanlarını da Hz. İsa’ya uyanlar olarak kabul edemeyiz, çünkü
Allah, Kuran’ın birçok ayetinde “üçleme”ye inananların inkar içerisinde
olduklarını bildirmiştir:
Andolsun, “Allah üçün üçüncüsüdür” diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir İlah’tan başka İlah yoktur… (Maide Suresi, 73)
Bu durumda “sana uyanları kıyamete kadar inkara
sapanların üstüne geçireceğim” ifadesi açık bir işaret taşımaktadır. Hz.
İsa’ya uyan ve kıyamete kadar yaşayacak olan bir topluluk olması
gerekmektedir. Böyle bir topluluk, kuşkusuz Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar
gelişiyle ortaya çıkacaktır. Ve tekrar dünyaya gelişi sırasında bu
kutlu insana tabi olanlar, kıyamete kadar inkar edenlere üstün
kılınacaktır.
Ayrıca ayetin sonunda geçen “…Sonra dönüşünüz
Banadır…” ifadesi de dikkat çekicidir. Allah Hz. İsa (as)’a uyanları
kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğini haber verdikten
sonra Hz. İsa (as) da dahil olmak üzere tümünün kendisine döneceğini
bildirmektedir. “Allah’a dönmeleri” ölmeleri olarak anlaşılmaktadır. Bu
da, Hz. İsa (as)’ın da kıyamete yakın dönemde yeryüzüne tekrar geldikten
sonra ölümünün gerçekleşeceğine bir işarettir.
“… ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur…”
Nisa Suresi’nin 156-158. ayetlerinin arkasından Allah, 159. ayette şöyle buyurmaktadır:
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona
inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit
olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
Yukarıdaki ayette yer alan “ölmeden önce ona
inanmayacak kimse yoktur” ifadesi oldukça dikkat çekicidir. Bu cümlenin
Arapça karşılığı şu şekildedir: “… ve in min ehlil kitabi illa
leyüminenne bihi kable mevtihi”
Burada bazı tefsirciler “o” zamirinin Hz. İsa (as)
yerine Kuran’a baktığını düşünmüşler ve ayete Kitap Ehlinin ölmeden
Kuran’a iman edeceği şeklinde bir yorumda bulunmuşlardır. Oysa bu ayet
öncesindeki iki ayette de “o” zamiri tartışmasız bir biçimde Hz. İsa
(as) için kullanılmıştır:
Nisa Suresi, 157. ayet:
Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı
gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza
verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun)
benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin
bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin
hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
Nisa Suresi, 158. ayet:
Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu ayetlerin hemen arkasından gelen ayette kullanılan
“o” zamirinin Hz. İsa (as)’dan başka bir varlığı kastettiğinin hiçbir
delili yoktur.
Nisa Suresi, 159. ayet:
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır.
Diğer taraftan ayetin ikinci cümlesinde yer alan
“Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır” ifadesi de oldukça
önemlidir. Kuran’da kıyamet günü insanın dilinin, ellerinin ve
ayaklarının (Nur Suresi, 24, Yasin Suresi, 65), işitme, görme
duyularının ve derilerinin (Fussilet Suresi, 20-23) kendi aleyhlerine
şahitlik edecekleri bildirilmektedir. Kuran’ın şahitliği ile ilgili ise
hiçbir ayet yoktur. İlk cümlenin -cümle yapısı olarak veya ayetlerin ardarda gelişi açısından herhangi bir delil bulunmamasına rağmen-
“Kuran”ı ifade ettiği kabul edilirse, ikinci cümlede yer alan “o”
zamirinin de Kuran’a işaret ettiği iddia edilmiş olur. Oysa Allah
Kuran’da bizlere bu konuyla ilgili herhangi bir bilgi vermemiştir.
Bununla birlikte, bir önceki ayette bildirilen “
Allah onu Kendine yükseltti” ifadesi de, bu ayette işaret edilenin Kuran
olmadığını bir kez daha göstermektedir. Kuran 1400 yıldır iman edenlere
hidayet rehberidir ve Allah Katına yükseltilmemiştir. Allah Katına
yükseltilen Hz. İsa (as)’dır. Bu da ayette haber verilen şahitiliğin,
Hz. İsa (as)’ın Kitap Ehli için yapacağı şahitlik olduğunu, ayette “o”
zamiri ile Kuran’a işaret edilmediğini gösteren bir başka delildir.
Kuran ayetlerine baktığımızda aynı zamirin, Kuran’a
işaret ettiği durumlarda, (Tarık Suresi, 13, Tekvir Suresi, 19, Neml
Suresi, 77 ve Şuara Suresi, 192-196′da olduğu gibi) ayetin öncesinde ya
da sonrasında mutlaka Kuran’dan bahsedildiğini görürüz. Ayetin
öncesinde, sonrasında veya ayetin içinde Kuran’dan bahsedilmiyorsa, bu
ayetin Kuran’ı tarif ettiğini söylemek yanlış olabilir. Ayet çok açık
bir biçimde Hz. İsa (as)’a inanılmasından ve onun inananlara şahit
olmasından bahsetmektedir.
Ayetin manası hakkında belirteceğimiz ikinci nokta
ise “ölümünden önce” ifadesinin yorumu ile ilgilidir. Bazıları bu
ifadenin “Kitap Ehlinin kendi ölümlerinden önce” inanması anlamında
olduğunu düşünmektedirler. Bu yoruma göre Kitap Ehlinden olan her kişi
kendisine ölüm gelmeden Hz. İsa (as)’a mutlaka iman edecektir. Oysa
Arapça dilbilgisi, bu iddianın doğru olmadığını göstermektedir.
Kuran’da Kitap Ehli ile ilgili tüm ayetlerde,
çoğulluğu ifade eden “hum” eki kullanılmıştır. (Beyyine Suresi, 1 ve 6;
Hadid Suresi, 29; Haşr Suresi 2′de olduğu gibi.) Bu ayette ise tekilliği
ifade eden “h” eki kullanılmıştır. Bu durumda, ayette haber verilen,
Hz. İsa (as)’ın ölümünden yani yeryüzüne ikinci kez gelip biyolojik
olarak ölümünden- önce Kitap Ehli’nin kendisine inanacağıdır. (En
doğrusunu Allah bilir.)
Ayrıca Hz. İsa (as) döneminde Kitap Ehli
tanımlamasına dahil olan Yahudiler ona iman etmemişlerdir. Aynı durum
bugünkü Yahudiler için de geçerlidir, çünkü onlar Hz. İsa (as)’ı
peygamber olarak kabul etmemektedirler. Bugüne kadar Hz. İsa (as)’a iman
etmemiş milyonlarca Ehli Kitap Yahudi yaşamış ve Hz. İsa (as)’a iman
etmeden ölmüştür. Dolayısıyla ayette söz konusu olan Kitap Ehlinin
değil, Hz. İsa (as)’ın ölümüdür. Sonuç olarak, ayetlerin bizlere
gösterdiği gerçek ise şudur: “Hz. İsa (as) ölmeden önce tüm Ehli Kitap
ona iman edecektir.”
Ayet gerçek manasıyla ele alındığında ise çok açık gerçeklerle karşılaşırız.
Birincisi, ayette gelecekten bahsedildiği açıktır,
çünkü Hz. İsa (as)’ın ölümü söz konusudur. Oysa o ölmemiş Allah Katına
yükselmiştir. Hz. İsa (as) dünyaya yeniden gelecek ve her insan gibi
yaşayıp ölecektir. İkincisi Hz. İsa (as)’a tüm Ehli Kitabın iman etmesi
söz konusudur. Bu da henüz gerçekleşmemiş ancak kesin olarak
gerçekleşeceği bildirilen bir olaydır. Dolayısıyla buradaki “ölümünden
önce” ifadesinin işaret ettiği kişi Hz. İsa (as)’dır. Kitap Ehli onu
görüp bilecek, ona yaşarken ilerleyen satırlarda detaylı olarak
anlatılacağı gibi Müslüman olarak itaat edecek ve Hz. İsa (as) da
onların durumlarıyla ilgili ahirette şahitlik edecektir.
III. delil
“Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir…”
Hz. İsa (as)’ın yeniden yeryüzüne döneceği ile ilgili bir başka ayet
de Zuhruf Suresi’nin 61. ayetidir. Bu surenin 57. ayetinden itibaren Hz.
İsa (as)’dan bahsedilir:
Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin
kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar. Dediler
ki: “Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?” Onu yalnızca bir
tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar ‘tartışmacı ve
düşman’ bir kavimdir. O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve
onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık. Eğer Biz dilemiş olsaydık,
elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize
geçenler) olurlardı. (Zuhruf Suresi, 57-60)
Bu ayetlerin hemen arkasından gelen 61. ayette Hz. İsa (as)’ın kıyamet saati için bir ilim olduğu belirtilmektedir:
Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir.
Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol
budur. (Zuhruf Suresi, 61)
Bu ayetin Hz. İsa (as)’ın ahir zamanda yeryüzüne dönüşüne açık bir
işaret taşıdığını söyleyebiliriz. Çünkü Hz. İsa (as), Kuran’ın
indirilişinden yaklaşık altı asır önce yaşamıştır. Dolayısıyla bu ilk
hayatını “kıyamet saati için bir bilgi” yani bir kıyamet alameti olarak
anlayamayız. Ayetin işaret ettiği anlam, Hz. İsa (as)’ın, ahir zamanda,
yani kıyametten önceki son zaman diliminde yeniden yeryüzüne döneceği ve
bunun da bir kıyamet alameti olacağıdır.
Bu ayette geçen “O, kıyamet saati için bir ilimdir” ifadesinin Arapça karşılığı şu şekildedir: “İnnehu le ilmun lissaati.”
Bu ifadede yer alan “hu” zamirinin “Kuran”a işaret
ettiğini söyleyenler vardır. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi Kuran
için “hu” yani “o” zamiri kullanıldığında mutlaka ayetin öncesinde veya
sonrasında veya ayetin içinde Kuran’ı anlatan başka ifadeler de
bulunmaktadır. Başka bir konu içinde “hu” zamiri ile Kuran’dan
bahsedilmez. Ayrıca bu ayetin öncesindeki ayete bakıldığında, orada da
açıkça Hz. İsa (as) kastedilerek o zamiri kullanıldığı görülecektir:
“O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık.” (Zuhruf Suresi, 59)
Bu zamirin Kuran’a işaret ettiğini söyleyenler ise
ayetin devamında geçen “Ondan kuşkulanmayın, bana uyun” ifadesini delil
olarak gösterirler. Ancak bu ifadenin öncesindeki ayetler tamamen Hz.
İsa (as) ‘dan bahsetmektedir. Bu nedenle “hu” zamirinin bir önceki
ayetlerle ilgili olması ve Hz. İsa (as)’ı anlatması daha uygundur.
Nitekim büyük İslam alimleri de bu zamiri gerek ayetlere gerekse sahih
hadislere dayanarak Hz. İsa (as) olarak açıklamaktadırlar. Elmalılı
Hamdi Yazır’ın tefsirinde bu konu şu şekilde açıklanmaktadır:
“Muhakkak ki o saat için
bir ilimdir de -saatin geleceğini ölülerin dirilip, kıyam edeceğini
bildiren bir delil ve alamettir. Çünkü İsa gerek zuhuru ve gerek emvati
ihya (ölüleri diriltme) mucizesi ve gerek emvatın kıyamını (ölülerin
kalkışını) haber vermesi itibarıyla kıyametin vaki olacağına bir delil
olduğu gibi hadiste varid olduğuna göre eşratı saattendir (kıyamet
alametidir).”1
IV. delil
“… Ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek…”
Hz. İsa (as)’ın ikinci gelişini haber veren başka ayetler de şöyledir:
Hani Melekler, dediler ki: “Meryem, doğrusu Allah
Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa
Mesih’tir. O, dünyada ve ahirette ‘seçkin, onurlu, saygındır’ ve
(Allah’a) yakın kılınanlardandır. Beşikte de, yetişkinliğinde de
insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. “Rabbim, bana bir beşer
dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?” dedi. (Fakat) Allah neyi
dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona “ol” der,
o da hemen oluverir. Ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i
öğretecek. (Al-i İmran Suresi, 45-48)
Ayette, Allah’ın Hz. İsa (as)’a, Tevrat’ı, İncil’i ve
bir de “Kitab’ı” öğreteceği haber verilmektedir. Bu kitabın hangi kitap
olduğu kuşkusuz önemlidir. Aynı ifade Maide Suresi’nin 110. ayetinde de
yer almaktadır:
Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve
annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile destekledim,
beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı,
hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim…” (Maide Suresi, 110)
Her iki ayette de geçen “Kitap” ifadesini
incelediğimizde, bunun Kuran’a işaret ettiğini görürüz. Ayetlerde Tevrat
ve İncil dışında gönderilen son hak kitabın Kuran olduğu
bildirilmektedir. (Hz. Davud’a verilen Zebur da Eski Ahit’in içindedir)
Bunun yanında, Kuran’ın başka ayetlerinde, “Kitap” kelimesi, İncil ve
Tevrat’ın yanında Kuran’ı ifade etmek için kullanılmıştır:
Allah… O’ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O,
sana Kitab’ı Hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O,
Tevrat ve İncil’i de indirmişti. (Al-i İmran Suresi, 2-3)
Kitap kelimesinin Kuran’a işaret ettiği başka ayetler de şu şekildedir:
Allah Katından yanlarında olan (Tevrat)ı doğrulayan
bir Kitap geldiği zaman, -ki bundan önce inkar edenlere karşı fetih
istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları gelince, onu inkar ettiler. Artık
Allah’ın laneti kafirlerin üzerinedir. (Bakara Suresi, 89)
Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi
arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi
bildirecek bir elçi gönderdik. (Bakara Suresi, 151)
Bu durumda, Hz. İsa (as)’a öğretilecek olan üçüncü
“Kitab”ın Kuran olduğunu ve bunun da ancak Hz. İsa (as)’ın ahir zamanda
dünyaya dönüşünde mümkün olabileceği açıkça görülmektedir. Çünkü Hz.
İsa (as) Kuran’ın indirilmesinden yaklaşık 600 sene önce yaşamıştı.
İlerleyen bölümlerde detaylı olarak göreceğimiz gibi, Peygamber
Efendimiz (sav)’in hadislerinde Hz. İsa (as)’ın dünyaya ikinci kez
gelişinde İncil ile değil Kuran’la hükmedeceği bildirilmektedir. Bu da
ayetteki manaya tam olarak uygun düşmektedir.
V. Delil
“Şüphesiz, Allah Katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir…”
“Şüphesiz, Allah Katında İsa’nın durumu, Adem’in
durumu gibidir…” (Al-i İmran Suresi, 59) ayeti de Hz. İsa (as)’ın
dönüşüne işaret ediyor olabilir. Tefsir alimleri genellikle bu ayetin
her iki peygamberin de babasız olma özelliğine, Hz. Adem (as)’ın
Allah’ın “Ol” emriyle topraktan yaratılması ile Hz. İsa (as)’ın yine
“Ol” emriyle babasız doğmasına işaret ettiğine dikkat çekmişlerdir.
Ancak ayetin ikinci bir işareti daha olabilir. Hz. Adem cennetten nasıl
yeryüzüne indirildiyse, Hz. İsa (as) da ahir zamanda Allah’ın Katından
yeryüzüne indirilecek olabilir.
Görüldüğü gibi Hz. İsa (as)’ın yeryüzüne yeniden
döneceğine ilişkin olarak Kuran’da geçen ayetler çok açıktır. Kuran’da
diğer peygamberler için bunlara benzer ifadeler kullanılmamıştır. Ancak
tüm bu ifadeler, Hz. İsa (as) için kullanılmıştır. Bunun anlamı ise
oldukça açıktır.
VI. delil
“…doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün…”
Kuran’da Hz. İsa (as)’ın ölümünü ifade eden bir diğer ayet ise Meryem Suresi’nde şöyle haber verilmektedir:
“Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de.” (Meryem Suresi, 33)
Bu ayet Al-i İmran Suresi’nin 55. ayetiyle birlikte
incelendiğinde çok önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Al-i İmran
Suresi’ndeki ayette Hz. İsa (as)’ın Allah Katına yükseltildiği ifade
edilmektedir. Bu ayette ölme ya da öldürülme ile ilgili bir bilgi
verilmemektedir. Ancak Meryem Suresi’nin 33. ayetinde Hz. İsa (as)’ın
öleceği günden bahsedilmektedir. Bu ikinci ölüm ise ancak Hz. İsa
(as)’ın ikinci kez dünyaya gelişi ve bir süre yaşadıktan sonra vefat
etmesiyle mümkün olabilir.
VII. Delil
“… beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun…”
Hz. İsa (as)’ın tekrar dünyaya geleceği ile ilgili bir başka delil
ise Maide Suresi’nin 110. ayetinde ve Al-i İmran Suresi’nin 46. ayetinde
geçen “kehlen” kelimesidir. Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır:
“Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve
annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile destekledim,
beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun…”
(Maide Suresi, 110)
“Beşikte de, yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir.” (Al-i İmran Suresi, 46)
Bu kelime Kuran’da sadece yukarıdaki iki ayette ve
sadece Hz. İsa (as) için kullanılmaktadır. Hz. İsa (as)’ın yetişkin
halini ifade etmek için kullanılan “kehlen” kelimesinin anlamı “otuz ile elli yaşları arasında, gençlik devresini bitirip ihtiyarlığa ayak basan, yaşı kemale ermiş kimse” şeklindedir. Bu kelime İslam alimleri arasında ittifakla “35 yaş sonrası döneme işaret ediyor” şeklinde çevrilmektedir.
Hz. İsa (as)’ın genç bir yaş olan otuz
yaşının başlarında Allah Katına yükseldiğini, yeryüzüne indikten sonra
kırk yıl kalacağını ifade eden ve İbni Abbas’tan rivayet edilen hadise
dayanan İslam alimleri, Hz. İsa (as)’ın yaşlılık döneminin, tekrar
dünyaya gelişinden sonra olacağını, dolayısıyla bu ayetin, Hz. İsa
(as)’ın nüzulüne dair bir delil olduğunu söylemektedirler.2
İslam alimlerinin bu yorumunun doğru olduğu, söz
konusu ayetler dikkatle incelendiğinde kolaylıkla anlaşılmaktadır. Kuran
ayetlerine bakıldığında bu ifadenin, yalnızca Hz. İsa (as) için
kullanıldığını görürüz. Tüm peygamberler insanlarla konuşup, onları dine
davet etmişlerdir. Hepsi de yetişkin yaşlarında tebliğ görevini yerine
getirmişlerdir. Ancak Kuran’da hiçbir peygamber için bu şekilde bir
ifade kullanılmamaktadır. Bu ifade sadece Hz. İsa (as) için ve mucizevi
bir durumu ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Çünkü ayetlerde birbiri
ardından gelen “beşikte” ve “yetişkin iken” kelimeleri iki büyük
mucizevi zamana dikkat çekmektedirler.
Nitekim İmam Taberi, Taberi Tefsiri isimli eserinde bu ayetlerde geçen ifadeleri şu şekilde açıklamaktadır:
“Bu ifadeler (Maide
Suresi, 110), Hz. İsa (as)’ın ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde
insanlarla konuşabilmesi için gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü
o, genç yaştayken göğe kaldırılmıştı…
Bu ayette (Al-i İmran Suresi, 46), Hz. İsa
(as)’ın hayatta olduğuna delil vardır ve ehl-i sünnet de bu görüştedir.
Çünkü ayette, onun yaşlandığı zamanda da insanlarla konuşacağı ifade
edilmektedir. Yaşlanması da ancak, semadan yeryüzüne ineceği zamanda
olacaktır.”3
“Kehlen” kelimesinin açıklamaları da, Kuran’da yer alan diğer bilgiler gibi,
Hz. İsa (as)’ın tekrar yeryüzüne gelişine işaret
etmektedir. Tüm bu anlatılanlar Hz. İsa (as)’ın ahir zaman adı verilen
dönemde yeryüzüne tekrar geleceğini ve insanları hak din olan İslam’a
yönelteceğini ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bu, Allah’ın iman edenlere
büyük bir müjdesi, rahmeti ve nimetidir. İman edenlerin sorumluluğu ise,
Hz. İsa (as)’ı en güzel şekilde savunup desteklemek ve onun insanları
çağırdığı Kuran ahlakını en doğru şekilde yaşamaktır.
Kuran Ayetlerinde Benzer Örnekler
Kuran ayetlerinde uzun süre ölü kaldıktan sonra
yeniden dirilme, yüzlerce yıl uykuda kalma gibi Hz. İsa’nın durumuyla
benzeyen bazı örnekler yer almaktadır. Bunlardan bazıları şu şekildedir:
Yüzyıl sonra diriltilen adam
Bu örneklerden biri, Bakara Suresi’nde anlatılan “yüz yıl ölü kaldığı” belirtilen bir kimsenin hayatına ilişkindir:
Ya da altı üstüne gelmiş ıssız duran bir şehre
uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: “Allah burasını ölümünden
sonra nasıl diriltecekmiş?” Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı
sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün
veya bir günden az kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır yüz yıl kaldın
böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak henüz bozulmamış; eşeğine de bir
bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir.
Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz sonra da onlara et
giydiriyoruz?” dedi. O kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra
dedi ki: “(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah herşeye güç
yetirendir. (Bakara Suresi, 259)
Önceki sayfalarda belirttiğimiz gibi ayetlerde Hz.
İsa’nın canının alındığından bahsedilmemektedir. Yukarıda verdiğimiz
ayette ise tam bir ölüm (mevt) söz konusudur. Dolayısıyla kesin olarak
ölen bir insanın bile Allah’ın dilemesiyle bu dünyada tekrar
diriltildiği Kuran’da bildirilen bir gerçektir. Kuran’da buna benzer
başka olaylardan da örnekler verilmektedir.
Kehf Ehli’nin yıllar sonra uyandırılmaları
Konuya işaret eden diğer bir örnek ise Kehf Suresi’ndeki “Ashab-ı Kehf” kıssasındadır.
Allah’ın, yaşadıkları dönemin din karşıtı
hükümdarının zulmünden korunmak için mağaraya sığınan bir grup gençten
bahsettiği bu kıssada, onların uzun yıllar uyuduktan sonra tekrar
uyandırıldıkları anlatılmaktadır. Ayetler şöyledir:
O gençler mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi ki:
“Rabbimiz katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu
kolaylaştır (bizi başarılı kıl). Böylelikle mağarada yıllar yılı onların
kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). (Kehf Suresi, 10-11)
Sen onları uyanık sanırsın oysa onlar (derin bir uykuda)
uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri
de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın geri dönüp
onlardan kaçardın onlardan içini korku kaplardı. Böylece, aralarında bir
sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir
sözcü dedi ki: “Ne kadar kaldınız?” Dediler ki: “Bir gün veya günün bir
(kaç saatlik) kısmı kadar kaldık.” Dediler ki: “Ne kadar kaldığınızı
Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de,
hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak
oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.”(Kehf Suresi, 18-19)
Kuran’da gençlerin mağarada kaç yıl kaldıkları tam
olarak bildirilmez. Bunun için yıllar yılı tabiri kullanılır ki sürenin
çok kısa olmadığı buradan anlaşılmaktadır. Ayrıca kalış süresiyle ilgili
insanların tahmini de oldukça uzun bir süre olan 309 yıldır:
Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz
(yıl) daha kattılar. De ki: “Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir.
Göklerin ve yerin gaybı O’nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel
işitmektedir. O’nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde
hiç kimseyi ortak kılmaz.” (Kehf Suresi, 25-26)
Elbette burada önemli olan sürenin kısa veya uzun
olması değildir. Üzerinde durduğumuz konu Allah’ın bazı insanları
dünyadaki bildiğimiz hayattan, uyutmak veya canlarını almak suretiyle
uzaklaştırdıktan sonra onları tekrar canlandırmasıdır. Tıpkı uykudan
uyanan insanlar gibi kişileri tekrar hayata döndürmesidir. Hz. İsa da bu
insanlardan biridir ve zamanı geldiğinde tekrar dünya üzerinde
yaşayacak, görevini yaptıktan sonra “Dedi ki: “Orada (dünyada)
yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız.” (Araf Suresi, 25)
ayetinin hükmü gereği her insan gibi dünyada ölecektir.
—————————————————–
1. Elmalılı Hamdi Yazır, http://www.kuranikerim.com/telmalili/zuhruf.htm2. Faslu’l-Makal fi Ref’I İsa Hayyen ve Nüzulihi ve Katlihi’d-Deccal, Muhammed Halil Herras, Mektebetü’s Sünne, Kahire, 1990, s. 20
3. Taberi Tefsiri, İmam Taberi, 2. cilt, s. 528; cilt 1, s. 247
HZ. İSA (AS)’IN İKİNCİ KEZ GELİŞİNE DAİR Hadislerden Deliller
Hadis-i şeriflerde, Hz. İsa (as)’ın yeryüzüne dönüşü, dönmeden önce ve döndükten sonra gerçekleşecek çeşitli hadiseler hakkında
Peygamber Efendimiz (sav) çok önemli bilgiler
vermiştir. Peygamberimiz (sav)’in gelecek hakkında verdiği bilgiler
“gayb” haberlerindendir. Allah ayetlerde dilediği elçilerine gayb
bilgilerini vereceğini bildirmiştir:
O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi
hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Ancak elçileri
(peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O,
bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer. (Cin Suresi,
26-27)
Rabbimiz Fetih Suresi’nde de Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e rüyalar aracılığı ile bilgi verdiğini haber vermiştir:
Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak
olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram’a
güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak
(ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi,
böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı. (Fetih Suresi,
27)
Ayette görüldüğü gibi, Rabbimiz, Peygamberimiz
(sav)’e çeşitli gayb haberleri vermiştir. Bu haberler, Peygamberimiz
(sav)’e ve onunla birlikte olan salih müminlere Allah’ın büyük bir
desteğidir, yardımıdır.
Peygamberimiz (sav), Allah’ın bildirmesiyle, kıyamet
alametleri ile ilgili de birçok haber vermiştir. Hz. İsa (as)’ın ahir
zamanda yeryüzüne ikinci kez gelişi Peygamber Efendimiz (sav)’in
gelecekle ilgili verdiği haberler arasında önemli bir yere sahiptir.
Ahir zamanla ilgili rivayetler sahih hadis kaynağı olan Kütüb-ü Sitte‘nin tamamına ve ardından İmam Malik’in Muvattası, İbn Huzeyme ile İbn Hibban’ın Sahih’leri, İbn Hanbel ve Tayalisi’nin Müsnedleri
gibi en muteber hadis kaynaklarına girmiştir. Bu kaynaklardan
öğrendiğimize göre Peygamberimiz (sav), Hz. İsa (as) ile ilgili çok özel
açıklamalarda bulunmuştur. Hz. İsa (as)’ın ikinci gelişi konusu,
“tevatür” (kuvvetli haber) derecesinde bilinen bir konu olarak hadis ilmi içinde yerini almıştır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) hadislerinde, ahir
zamanda din ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağını, yeryüzüne
barış, adalet ve refahın hakim olacağını bildirmektedir. Peygamberimiz
(sav) bu hakimiyeti Hıristiyan dünyası ile İslam dünyasını birleştirecek
olan Hz. İsa (as)’ın, Hz. Mehdi (as) ile birlikte gerçekleştireceğini
bizlere müjdelemektedir. Günümüzde yeryüzünde mevcut bulunan din karşıtı
felsefelerin uygulamaları sonucu toplumların içine sürüklendiği durum
ortadadır. Ahlaksızlık, uyuşturucu, terör, kıtlık ve diğer birçok sorun
Hıristiyan ve İslam dünyasının bunlarla fikri olarak mücadele için
birleşmesini gerektirmektedir. Dünyanın şu anki sosyal yapısı Hıristiyan
ve İslam ittifakını adeta zorunlu hale getirmiştir. Hıristiyanlığın
dünya üzerindeki gelişmiş ülkelerde, liderler seviyesindeki etkisi de
göz önünde bulundurulursa önümüzdeki yıllarda oluşabilecek bir
İslam-Hıristiyan ittifakının ne derece etkili olabileceği açıkça
görülmektedir.
Hz. İsa (as) Hakkındaki Hadisler Tevatür Derecesindedir
Hz. İsa (as)’ın gelişi konusunda nakledilen hadisler tevatür derecesindedir. Birçok araştırmacı da alimlerimizin görüşlerinin bu yönde olduğunu aktarmaktadır. Tevatürün tanımı Büyük Lugat’ta şöyle yapılmaktadır:
İslam alimi Seyyid Şerif Cürcani, tevatür hadis kavramını şöyle açıklamaktadır:
Haber-i mütevatir, ravileri
çoklukta o dereceye ulaşan bir haberdir ki, adete göre, o kadar çok
rivayetçinin yalan üzerine birleşmeleri imkansız olur. Bu durumda
rivayet edilen haber hakkında lafız ve mana tutuyorsa buna, “mütevatir-i
lafzi” denir. Eğer hepsinin arasında müşterek manada ittifak olmakla
beraber lafızlar (sözler) arasında ihtilaf bulunuyorsa buna,
“mütevatir-i manevi” denir.2
Hz. İsa (as)’ın gelişinin tevatür derecesinde
hadislerle bildirildiğine dair özel olarak bir eser kaleme alan büyük
hadis alimi Şeyh Muhammed Enver el Keşmiri Et Tasrih bi-ma tevatera fi nuzuli’l Mesih isimli çalışmasında 75 tane hadise ve 25 tane sahabeye ve sahabeleri görenlere ait esere yer vermiştir.
Hz. İsa (as)’ın tekrar geleceğini nakleden alimlerin başında mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife gelmektedir. Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber adlı eserinin son bölümünde şunları bildirmektedir:
Deccal’in, Ye’cüc ve
Me’cücün çıkması, Güneş’in batıdan doğması, İsa (as)’ın gökten inmesi ve
diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde varid olduğu vech ile,
haktır, olacaktır. 3
Hz. İsa (as)’ın yeryüzüne tekrar gelişi konusu
kıyametin on büyük alametinden biridir ve birçok İslam alimi eserlerinde
bu konuyu detaylı olarak ele almışlardır. Bu konudaki izahlar topluca
değerlendirildiğinde Hz. İsa (as)’ın ikinci gelişi hakkında İslam
alimleri arasında bir söz birliği olduğu açıkça görülür. Örneğin Es
Seffarini, Levami adlı eserinde, İslam alimlerinin bu konuda ittifak halinde olduklarını şöyle ifade eder:
Bütün ümmet, Meryem oğlu İsa’nın ineceği hususunda ittifak etmiştir. Şeriat ehlinden hiç kimse bu hususta muhalif olmamıştır.4
Büyük İslam alimi Seyyid Alusi de, Ruhu’l Meani
tefsirinde, -diğer İslam alimlerinin görüşlerinden örnekler vererek-
Hz. İsa (as)’ın inişi konusunda cemaatin söz birliği yaptığını, bu
konuda haberlerin manevi tevatür derecesine ulaşacak kadar meşhur
olduğunu, Hz. İsa (as)’ın gelişine imanın vacip olduğunu açıklamıştır.5
İmam Kevseri de Hz. İsa (as)’ın inişi ile ilgili görüşlerini şu şekilde bildirmiştir:
Hz. İsa’nın inişiyle
ilgili hadis-i şerfilerdeki tevatür, “tevatür-i manevidir.” Sahih
(sağlam) ve hasen (güzel) hadis-i şerifin her biri, farklı manalara
delalet etmekle birlikte hepsi de Hz. İsa (as)’ın ineceği hususunda söz
birliği içindedirler ki, bu, hadis ilminin kokusunu koklayan bir kimse
için inkarı mümkün olmayan bir gerçektir… Mehdi ile Deccal’in çıkacağı
ile Hz. İsa (as)’ın ineceği hususundaki hadis-i şeriflerin tevatür
derecelerine ulaşmış olmaları, hadis ilmi ehlince asla şüphe edilecek
bir husus değildir. İlm-i kelam ehlinden (inanç ilmiyle uğraşanlardan)
bazısının kıyamet alametleriyle ilgili hadislere inanmanın vacip
olduğunu kabul etmeleriyle beraber, bu hadislerden bir kısmının
mütevatir olup olmadığı hususundaki şüpheleri ise, hadis ilmiyle ilgili
bilgilerinin azlığından kaynaklanmaktadır.6
Alim İbn-i Kesir ise, konuyla ilgili ayetlerin
tefsirini yaptıktan ve ilgili hadisleri açıkladıktan sonra düşüncesini
şöyle ifade etmektedir:
İşte bunlar Resulullah
(sav)’den mütevatir olarak rivayet edilmiştir ve bu hadis-i şeriflerde,
Hz. İsa’nın nasıl ve nereye ineceği hususu açıklanmıştır… Hz. İsa
(as)’ın cesed-i şerifiyle dünyaya ineceği hakkında zikredilen sahih ve
mütevatir hadis-i şerifler, tevile (başka şekilde yorumlanmaya)
elverişli değildir. Dolayısıyla, zerre kadar imanı ve insafı olan
herkesin, Hz. İsa (as)’ın yeryüzüne ineceğine inanması gerekmektedir ki,
bunu ancak şeriata zıt, Allah’ın Kitabına, Resulü’nün sünnetine ve
ehl-i sünnetin ittifakına muhalif olan kimseler inkar edebilir.7
Hadislerin tevatür olduğu konusunda yapılan bir diğer açıklama da şöyledir:
Şevkani de İsa (as)’ın
ineceğine dair hadislerin sayısının 29′a ulaştığını söyleyerek, bunları
bir bir nakletmiş ve sonunda: “Bizim naklettiğimiz hadisler görüldüğü
gibi tevatür haddine ulaştı. Bu beyanımızla şu sonuca varılıyor ki,
beklenen Mehdi hakkındaki hadisler, Deccal hakkında hadisler ve İsa
(as)’ın inmesine dair hadisler mütevatirdir” demiştir.8
Tirmizi, Ebu Davud,
Bezzaz, İbni Mace, Hakim, Tabarani ve Ebu Ya’la Musuli bu konu hakkında
çeşitli sahabelerden rivayetler nakletmişler; Ali, İbni Abbas, İbni
Ömer, Talha, İbni Mes’ut Ebu Hureyre, Enes, Ebu Sa’id Hudri, Ümmi
Habibe, Ümmi Seleme, Sevban, Kurre bin İyas, Ali Hilali ve Abdullah bin
Haris bin Cüz’e birtakım senetlerle isnad etmişlerdir.9 Bunların yanı sıra İbn-i Hacer-i Haysemi Es-Sevaik-ul Muhrika kitabında, Şeblenci Nur-ul Ebsar kitabında, İbn-i Sabbağ El-Fusul-ul Muhimme, Muhammed Es-Sabban İs’af-ür Rağibin, Genci-i Şafiî El-Beyan kitabında, Şeyh Mansur Ali Ğayet-ul Me’mul kitabında, Suveydi Sebaik-uz Zeheb adlı kitapta Hz. İsa (as)’ın gelişiyle ilgili hadislerin mütevatir olduğunu yazmışlardır.10
Bu hadisleri ehl-i sünnet muhaddis ve alimleri kendi
kitaplarında yazmışlardır. Örneğin: Ebu Davud, Ahmed Tirmizi, İbn-i
Mace, Hakim, Nesai, Taberani, Ravyani, Ebu Nuaym-i İsfahanî, Deylemi,
Beyhaki, Sa’lebi, Hameveyni, Menavi, İbn-i Meğazili, İbn-i Cevzi,
Muhammed-us Sabban, Maverdi, Genci-i Şafii, Sem’âni, Harezmi, Şa’rani,
Darakutni, İbn-i Sebbağ-i Maliki, Şeblenci, Muhibbuddin Taberi, İbn-i
Hacer-i Haysemi, Şeyh Mansur Ali Nasıf, Muhammed b. Talha, Celaleddin
Suyuti, Şeyh Süleyman-i Hanefi, Kurtubi, Bağavi ve diğer alimler bu
konuya eserlerinde yer vermişlerdir.
Şeyh Abdülfettah Ebu Gudde
de, Hz. İsa (as)’ın yeryüzüne inip Deccal’i öldüreceğine dair
rivayetlerin tevatür derecesini bulduğunu belirtir.11 Hadis alimi Kettani’nin de Nazmü’l-Mütenasır isimli eserinde12
“Hz. İsa (as)’ın inişinin kitap, sünnet ve icma-ı ümmet ile sabit
olduğunu, bu husustaki hadislerin, ayrıca Deccal ve Mehdi hakkındaki
hadislerin de mütevatir olduğunu” savunduğu görülür. Tefsir alimi İbn-ü
Atiyye el Gırnadi el Endülüsi’nin El Bahru’l Muhit adlı
tefsirinde, “Hz. İsa (as)ın diri olduğu, ahir zamanda ineceği hususunda
ümmetin ortak görüşünün bulunduğu ve bu konudaki hadislerin mütevatir
olduğu” ifade edilir.
Konu hakkında eserleri bulunan yazarların
nakillerinden de anlaşılmaktadır ki hadis kaynakları çok zengindir.
Dahası, Hz. İsa (as)’ın gelişinin ahir zamanda gerçekleşecek olan
kıyamet alametlerinden olduğunu bildiren hadisler de Buhari, Müslim gibi
ana hadis kaynaklarında yer almaktadır. Bu hadislerden bazıları
şöyledir:
Sizler on alameti görmedikçe hiçbir zaman Kıyamet kopmaz… Biri de İsa (as)’ın inmesi… (Müslim, Kitabü-l Fiten: 39)
Vallahi Meryem oğlu (Hz. İsa Aleyhisselam),
Feccu’r-Ravha nam mevkide, hacc yapmak veya umre yapmak yahut da her
ikisini de yapmak için icabet edecektir. (Müslim, Hacc: 216, 1252)
Kıyamet on alamet görülmedikçe kopmaz: Duman, Deccal,
Dabbetu’l arz, Güneş’in batıdan doğması, İsa’nın yeryüzüne inmesi…
(Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, 5. cilt, s. 362)
Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki,
Meryem oğlu İsa’nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır… [Buhari,
Kitabü'l-Büyu': 102, Mezalim: 31, Enbiya 49; Müslim, İman: 242 (155);
Ebu Davud, Melahim: 14 (4324); Tirmizi, Fiten: 54 (2234)]
İsa inecek; emirleri: ‘Haydi gel, bize namaz kıldır!’
diyecek. Buna karşılık: ‘Kiminiz kiminizin emiridir. Bu, Allah’ın bu
ümmete bir lütfu keremidir’ diyecek. (Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, 5.
cilt, s. 380)
Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek,
hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek… (Sahih-i Müslim
bi Şerhin-Nevevi, cilt 2, s.192; Kenzul Ummal, Kitabul-İman, Bab-ı
Nüzul-i İsa İbn-i Meryem, 14/332)
İmamınız kendinizden olduğu halde, Meryem oğlu sizin
içinize indiği zaman sizler nasıl olursunuz?” (Buhari, Enbiya 50, 3265,
3/1272; Müslim, İman: 71,155,1/136; Beyhaki, Esma ve Sıfat: 3265, 2/166)
————————————————————
1. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, Türdav, İstanbul, 2000, s.9972. Muhtasar-ı Seyyid-i Şerif, s. 46; Nüzul-i Mesih Risalesi, Ahmed Mahmud Ünlü, Ekmel Yayıncılık, İstanbul, 1998, s 167.
3. Fıkh-ı Ekber, Ebu Hanife, Nu’man b. Sabit (150/767), Çeviren: H. Basri Çantay, Ankara, 1982
4. Levamiu’l Envaril Behiyye, es-Seffarini, 2/94-95; Nüzul-i Mesih Risalesi, Ahmet Mahmut Ünlü, Ekmel Yayıncılık, İstanbul, 1998, s.169
5. Ruhu’l Meani, Seyyid Alusi, 7/60; Nüzul-i Mesih Risalesi, Ahmet Mahmut Ünlü, Ekmel Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 168
6. İmam-ı Kevseri, Nazratün Abira, s.44-49; Nüzul-i Mesih Risalesi, Ahmet Mahmut Ünlü, Ekmel Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 167-168
7. İbn-i Kesir, 1/578-582; Avnü’l Mabud, 11/457-464 Nüzul-i Mesih Risalesi, Ahmed Mahmud Ünlü, Ekmel Yayıncılık, İstanbul, 1998 , s 166.
8. Sünen-i İbn-i Mace, 10/338
9. Mukaddime, İbni Haldun, MEB Şark Islam Klasikleri, 2. cilt, s. 137-139
10. http://www.ahl-ul-bayt.org/Turkish/Books/04_adlet/002.htm
11. Said Havva, A.g.e., 9: 445
12. Nazmü’l-mütenasir fi’l-hadisi’l-mütevatir, el-Kettani Ebu’l-Fayd Muhammed b. Ca’fer el-Hasani, Halep, s.147; İslam İnancı Açısından Nüzul-i İsa Meselesi, Dr. Zeki Sarıtoprak, Çağlayan Yayınları, İzmir, 1997, s.108
Kaydol:
Yorumlar (Atom)